yavuz bahadıroğlu
Yazmışımdır, ama tekrar yazacağım: Osmanlı asırlarında selâm çok önemli bir
iletişim vasıtasıydı. İki insan karşılaşınca, biri selam verir (bunun da
bir adabı var), diğeri toparlanarak (meselâ bacak bacak üstüne atmışsa,
selâma ve selâmı verene hürmeten bacağını indirerek, uzanmışsa doğrularak),
edep ve nezaketle selâm alırdı.

Selâm “Allah’ın selâmı” olarak tanımlanır, vermenin “sünnet”, almanın
“farz” olduğuna, verenin ve alanın sevap kazandığına inanılırdı.

Aileler karşılaştığında selâmdan sonra hâl-hatır sorulur (büyükler
küçüklere), çocukların başı okşanır, yakınlık derecesine göre “harçlık”
verilir, kadınlar asla görmezden gelinmez, “Hanımefendi nasıllar?” şeklinde
ifadelerle ciddiye alındıkları hissettirilirdi. Erkeğin yanındaki kadını ve
çocukları görmezden gelmek büyük nezaketsizlikti.

Biraz uzaktan bir birlerini gören tanışlar, “temenna” (sağ el,
“kalbimdesiniz” anlamında önce kalbe, ardından “başımın üzerindesiniz”
anlamında başa konur) ederek bir birlerini selamlarlardı.

Bu hareket, “başüstüne”, “başımla beraber”, “baş tacı” gibi kelimelerle de
ifade edilirdi.

İngiliz gezgin Elizabeth Lady Craven, 1789’da yayınladığı “İstanbul’dan
Kırım’a” isimli seyahatnamesinde, kadınlara yönelik nezaketimizden övgüyle
bahsediyor: “Türklerin kadınlara karşı olan muameleleri bütün milletlere
örnek olmalıdır. Meselâ bir erkeğin, hukuken boynu vurulabilir, bütün
evrakı tetkik edilebilir, bütün eşyasına ve mal varlığına el konulabilir;
fakat karısına gayet iyi muamele edilir, mücevheratı kendisine bırakılır.”

Dünyaca ünlü gezgin ve yazar Edmondo de Amicis de nezaketimize ve
kibarlığımıza hayrandır: “Araştırmalarıma ve tesbîtlerime göre, İstanbul’un
Türk halkı (Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Abaza, Arnavut, yani o tarihte
İstanbul coğrafyasında kim varsa, hepsi bu tabirin kapsama alanındadır),
Avrupa’nın en nâzik ve en kibar halkıdır.”

Eskiden evlere misafir geldiğinde, ayakkabısının burnu kapıya dönük şekilde
konurdu (şimdi tam tersi yapılır). Bu, “Biz sizin misafirliğinizden
hoşnuduz, gitmenizi istemiyoruz” anlamına gelirdi. Bir nezaket kuralıydı.

“Şu kadar kitap okudum” demek kitaba saygısızlık sayılır, “Şu kadar kitabı
ziyaret etmek nasip oldu” şeklinde bir ifade kullanılırdı.

Osmanlı insanı o kadar nazikti ve kelimeleri öylesine bir özen ve dikkatle
seçerdi ki, “yakma” fiilinin (yürek yangını, ev yangını, orman yangını
gibi) kötü çağrışımlarına meydan vermemek için “Ocağı yak”, “Işığı yak”
yerine, “Ocağı uyandır”, “Işığı uyandır” demeyi tercih ederdi.

“Ocak sönmesi” olumsuz bulunduğundan, “Ocağı söndür” yerine “Ocağı
dinlendir” derlerdi…

Aynı şekilde, “Lambayı söndür” denmez, “Lambayı dinlendir” denirdi.

“Kapıyı kapat” yerine (Allah kimsenin yürek kapılarını kapatmasın) “Kapıyı
ört” veya “Kapıyı sırla” ifadeleri kullanılırdı.

Kapıların iç kısmında “kapılar açan, müşküller gideren, kalplere ferahlık
veren” anlamına gelen “Ya Fettah”, kapının dışında ise “Allah korusun”
anlamında “Ya Hafız” yazardı…

Bu sığınmanın ilginç bir de hikâyesi var. Sultan Abdülâziz’in
sadrazamlarından, meşhur Keçecizade Fuat Paşa, İngiliz elçisine İstanbul’u
gezdirirken, elçi, hemen hemen her evin kapı başına levha olarak asılmış
yahut yazılmış “Ya Hafız”ın ne anlama geldiğini sormuş, Fuat Paşa ise hiç
teklemeden şu cevabı vermişti:

“Bunlar Osmanlı sigorta şirketinin ismidir, ekselans!”

Öyle ya: Sel, deprem, yangın gibi felâketlerden, Allah’tan başka kime
sığınabilirsiniz? Bu ifade bile, kendisi fazla “dindar” olmasa bile “dini
terbiye”den geçmiş olmanın göstergesidir.

Ebedi gerçeği şakayla buluşturup nezaketle ifade edebilmek için, insanda
ille Keçecizade Fuat Paşa bilgisi ve birikimi gerektirmez. Biraz terbiye,
biraz zekâ, biraz nezaket ve nezafetten nasibini almış olmak da yeter…

Şimdiki şakalarımızın içinde ne “zekâ parıltısı” var, ne “edeb-hayâ”
duygusu, ne de “nezaket-nezafet” kaygısı…

Korkunç bir kaba-sabalık arasında hem dilimizi, hem de kendimizi
tüketiyoruz.

Son söz niyetine bir atasözü: Her şey incelikten kırılır, sadece “insan”
denen varlık kabalıktan kırılır!


-- 

Kıraç - Aşmak İçin Hareket

https://www.youtube.com/watch?v=dRlIgRJS9mQ

Bolvadin Gazi orta okulu seminerleri

https://www.youtube.com/watch?v=pEhNaUxbXmI&t=8s

Beyazay İzmir Çalışmalarımız

https://www.youtube.com/watch?v=DaQCle9YNVw&t=369s

Türkiye Beyazay Derneği İzmir şube başkanı Salih Arıkanın Demokrasi
Nöbetleri

https://www.youtube.com/watch?v=TNcvjPdyMbA&t=77s

Engelsiz İzmir hatıraları

https://www.youtube.com/watch?v=GMtHDCggLUQ&t=16s

*Kitabımı Sesli İstiyorum!*

https://www.change.org/p/kitabımı-sesli-istiyorum-tcmeb
"Toplu,Ulaşımda,sesli,uyarı,sistemi,istiyoruz
https://www.change.org/p/izmir-b%C3%BCy%C3%BCk%C5%9Fehir-belediyesi-toplu-ula%C5%9F%C4%B1mda-sesli-uyar%C4%B1-sistemi-istiyoruz



İmza kampanyamız kaldırınları geri istiyoruz

https://www.change.org/p/belediyeler-emniyet-müdürlükleri-valilikler-iç-işleri-bakanlığı-esnaf-odaları-ve-tüm-halkımız-kaldırımlarımızı-istiyoruz



Blogger

https://beyazayizmirhaberler.blogspot.com.tr

Web. www.beyazay.org.tr

https://www.facebook.com/saliharikan4

www.twitter.com/saliharikan77

Skaype: saliharikan2

GSM. 0506 514 96 93

Salih ARIKAN

-- 
You received this message because you are subscribed to the Google Groups 
"asr_isaadet" group.
To unsubscribe from this group and stop receiving emails from it, send an email 
to asr_isaadet+unsubscr...@googlegroups.com.
To post to this group, send email to asr_isaadet@googlegroups.com.
Visit this group at https://groups.google.com/group/asr_isaadet.
For more options, visit https://groups.google.com/d/optout.

Cevap