Serdar Arseven
Müdürünüz size…

“Eline küçük bir mikroçip yerleştireceğiz. Bunu bina giriş çıkışlarında
kullanabilecek, bununla müessesemizin özel sosyal imkânlarından
faydalanabileceksin.” dese.

Ve bir de şunu eklese:

“Mikroçip taktırmayı kabul eden personelle kabul etmeyeni elbette bir
tutmayacağız… Maaş artış veya eleman azaltış dönemlerinde elbette kimin
bize itimat ederek mikroçip taktırdığını,  kimin ise güvenmeyip
taktırmadığını göz önünde bulunduracağız!”

Bu durumda…

O mikroçipi taktırır mısın, taktırmaz mısın?

Öyle zannediyorum ki, acele etmez, iş arkadaşlarının çoğunluğunun nasıl bir
tutum takınacağına bakarsın.

Çoğunluk “taktırıyorsa” ve “taktırmak” gerçekten de bir takım “artılar”
getiriyorsa, taktırırsın.

Böyle bir haber…

Hep birlikte okuyalım dostlar:

“ABD'nin Wisconsin eyaletinde bir teknoloji firması, çalışanlarına,
vücutlarına mikroçip yerleştirmeyi teklif etti. Çalışanlar bu çipi binaya
giriş ve çıkışlarda kullanabileceği gibi bina içerisinde yiyecek ve içecek
almak için de kullanabilecek. Şirket çip taktırıp taktırmama kararını
çalışanlarına bıraktı. Şirketin 50 çalışanı vücutlarına böyle bir cihaz
yerleştirilmesini kabul etti.

Radyo frekansı kullanan bu çip baş parmak ile işaret parmağı arasına
saniyeler içerisinde yerleştirilebiliyor. Şirketin yöneticilerinden Todd
Westby, ‘Bu eninde sonunda gerçekleşecek bir şey. Biz de bunun bir parçası
olmak istiyoruz' dedi.

Şirket, pirinç büyüklüğündeki ‘mikroçiplerin çalışanlara binaya kolayca
girmelerine, ödeme yapabilmelerine ve ellerini tarayarak bilgisayarlarına
ulaşabilmelerine imkân tanımasını' öngörüyor.

Westby, ‘Mikroçiplerin,  ofisimizden alışveriş yapmaya, kapıları açmaya,
ofisteki bilgisayarlarımıza giriş yapmaya, telefonlarımızın kilitlerini
açmaya, kartvizit paylaşmaya, tıbbi bilgilerimizi saklamaya ve diğer radyo
frekans terminallerinde bir ödeme aracı olarak kullanmaya kadar birçok
alanda öncü olacağını tahmin ediyoruz. Eninde sonunda bu teknoloji
standartlaşacak ve ileride belki pasaport, toplu ulaşım araçları ve diğer
satın almalarda kullanılabilecek.' dedi.

EVANJELİZM'İN BÜYÜK PROJESİ

Evet böyle…

Elinizin uygun yerine ya da vücudunuzun bir başka uygun bölgesine pirinç
büyüklüğünde bir mikroçipi takıveriyorlar!..

Sayın Ramazan Kurtoğlu,  bu “mikroçip takma”  uygulamasının dünyayı
felakete sürüklemeye kararlı evanjelistler tarafından plânlandığını
belirtiyor.

Bu konuda birçok makale okudum.

Pentagon'un,  sağlık durumlarını uzaktan kontrol edebilme bahanesiyle  ABD
askerlerine mikroçip koymak için bilmem kaç milyar dolarlık mikroçip
ısmarladığı belirtiliyor.

Böylece askerlerin birer robot gibi rahatlıkla uzaktan kontrol edilip
yönlendirilebileceği ifade ediliyor.

Hedef, yeryüzündeki bütün insanlara birer mikroçip yerleştirmek!

Çipli kimlikler malûm.

Oradaki çipin vücudumuzun uygun yerine, mesela, baş parmağımızla işaret
parmağımız arasındaki boşluğa yerleştirildiğini düşünün.

Ne kolay kontrol edilebilirsiniz değil mi?

Altın kural nedir?

Malûm;

“Altını koyan kuralı koyar!”

Ve…

“Kuralı koyan altını alır!”

Her birimize birer mikroçip takmak suretiyle bizleri istedikleri gibi
kontrol edemezler mi?

Bir merkezden komut verip, alayımızı çıldırtamazlar mı?

Bizi birbirimize kırdırtamazlar mı?

Desek ki;

“Biz taktırmayı kabul etmezsek, bir halt yapamazlar!”

Elbette yapamazlar ama…

Ya “taktırmaya” mecbur kalırsak!..

Günün birinde…

Bu çipten taktırmayana bankada hesap açmazlarsa, pasaport vermezlerse,
ödeme yaptırmazlarsa…

Bu işler aşama aşama…

Önce “güzelliklerini” sunarlar…

“Çip taktırana şöyle indirim, şu kadar ilave taksit, şöyle kolaylık…”

İyi bir reklamını yaparlar….

Önce kolay lokmaları avlarlar…

Sonra…

Sırayla…

Sana ve bana kadar gelirler!..

Üstadımız diyor ya:

“Bize bir nazar oldu,

Cumamız Pazar oldu.

Ne olduysa hep bize azar, azar oldu!..”

Acaba diyorum, üniversitelerimizin bu “mikroçiple işgal” plânlarına karşı
hazırlıkları var mıdır?

Varsa nerededir, bize gösteren olur mu?

Şu güncel ve dönemsel meselelerimizi aşabilsek de, son derece hayati
meselelere eğilebilsek.



EMİNE ERDOĞAN HANIMEFENDİ'DEN ÇOK ÖNEMLİ UYARILAR

İşte bir başka hayati mesele…

Bizler, eli kalem tutan, ağzı lâf yapan, sözü de şu veya bu kadarlık bir
kitle tarafından dinlenen gazeteciler olarak, gerçeklere vurgu yapmalıyız….

Tehditleri görebilmeli ve gösterebilmeliyiz.

İşte bir mesele…

Sayın Emine Erdoğan'ın “anne ve çocuk sağlığı” üzerine ne kadar düştüğünü,
bu konuda nasıl öncülük yaptığını biliyoruz.

“Sağlık”, “Eğitim”le birlikte özel ilgi duyduğum alanlardan.

Bu iki alanda etkinlik varsa, katılmaya gayret ederim.

Dün de baktım, Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi'nin şereflendireceği bir
etkinlik var:

"Sezaryen Oranlarının Azaltılmasında Etkili Yöntemler.”

Bu “Sezaryenle doğum meselesi” bizzat Sayın Cumhurbaşkanımızın kararlı
direktifleriyle ele alınmış…

Kabul edilebilir sınırların çok üzerindeki sezaryenle doğum oranının
düşürülebilmesi için Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın himaye ve teşvikleriyle
“dev” kampanyalar başlatılmıştı.

Sonra…

Ne oldu?

Maalesef…

Sayın Emine Erdoğan'ın Sempozyum'da dile getirdikleri üzere…

“Sezaryenle doğum oranı yüzde 53'ü buldu!”

Yani her iki çocuktan biri sezaryenle doğuyor. (Biraz da fazlası var!)

Hemen not düşelim:

Dünya Sağlık Örgütü'nün belirlediği oran ise yüzde 15.

Sayın Emine Erdoğan konuya hakimiyetini ortaya koyduğu konuşmasında
“Zorunlu durumlarda, hayat kurtarmak için başvurulması gereken bir yöntem”
olan sezaryenin, bir doğal doğum yöntemi olarak kullanıldığına dikkat çekti.

Bu durumun anne ve çocuk, nesil, ülke sağlığı açısından son derece olumsuz
sonuçlara yol açtığını belirtti.

Sempozyum'da kürsüye çıkan Sağlık Bakanı Ahmet Demircan ile Sağlık
Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Cevdet Erdöl de, sezaryenle
doğumların bu kadar yüksek orana çıkmasının ne kadar tehlikeli, ne kadar
berbat bir durum olduğunu vurguladılar.

Sempozyum sonrasında, uzmanlardan “Devlet hastaneleri ve özel
hastanelerdeki sezaryenle doğum oranlarını” istirham ettim.

Devlet hastanelerinde de yüksek ama özel hastanelerin durumu (genellikle)
felaket.

Özel hastanelerde sezaryenle doğum oranı yüzde  80-85 aralığındaymış!..

Bazı özel hastanelerde ise sezaryenle doğum oranı yüzde 95'i buluyormuş!..

Bu durumdaki özel hastaneler, gelen hastayı kafadan “bıçağa” gönderiyor
demek ki!..

Bunun başka türlü izahı olabilir mi; bin hasta geliyorsa 950'si sezaryen
usulü doğuma!..

Dünya sağlık örgütü, bin hastadan 150'sin sezaryen usulü  doğum yapmasını
normal görüyor, bizdeki hale bak sen!..

Sayın Cumhurbaşkanımız “En az üç çocuk” diye çırpınırken ve  “Mecbur
kalınmadıkça sezaryenle doğum yapılmayacak” kampanyalarını himaye ederken…

Sayın Emine Erdoğan, başta “Suda Doğum Üniteleri”nin açılması olmak üzere
birçok atılıma öncülük ederek, sezaryenle doğum oranının azalması için
uğraşırken…

En iddialı olunan alanlardan biri “Sağlık” iken…

Annelerimiz doğranıyor!..

Nesillerimiz kurutuluyor!..

Normal doğum halinde, anne ile bebek arasındaki ilişki çok daha sağlıklı
bir şekilde gelişirmiş…

Uzmanlar böyle diyor.

Sezaryenin doğurganlığın önünü kestiği de ortada.

Sezaryenin gerekli gereksiz kullanılması halinde bizi kuruttuğu, bitirdiği
de ortada…

Tehlike bu kadar büyük, rakamlar bu kadar vahim olduğu halde…

Bununla niçin başa çıkamıyoruz?

“Denetim” mekanizmalarımız niçin sağlıklı bir şekilde işlemiyor.

Ne büyük dertlerimiz var…

Ve bu dertlerden uzak düşmüş bir medyamız, sivil toplum dünyamız…

PAPAZ KIYAR, MÜFTÜ KIYAMAZ!..

Ah bu CHP kafası, değişmez ne yapsalar değişmez, içlerinden geldim bilirim,
asla değişmez!..

Ontolojik gerçeği bu; ille de “bizden olana” karşı çıkacak…

Fransızca tutulmuş bir bakkal defterini bile kutsal metin belleyecekler!..

Müftülerimiz, nikah memurlarımız gibi devlet memuru; ne var yani nikah
kıyma yetkisi verilse…

Efendim?

Laiklik mi elden gider!..

Papaz nikah kıyabilsin, müftü kıyamasın!..

Ya adam sana ne, seni zorla Müftü efendinin önüne götüren, zorla camiye
sokan mı var?

Hatta…

Musalla taşına gitme mecburiyetin bile yok, bu memleket özgürlükler
memleketi!..

Bırak…

Sen gitme…

Gitmek isteyene de sataşma!

Nedir sizin bu milletin değerleriyle alıp veremediğiniz…

Bizim müftümüze, elin papazına gösterdiğiniz saygının binde birini olsun…

Niçin göstermezsiniz!..

Biz bir kez  olsun “Papaz nikah kıyamasın!” dedik mi?

Bir kez olsun “Allah'a inanmayan ille de camiye gelsin!” dedik mi?

Din ve vicdan özgürlüğüne, hukuka, adalete biraz olsun saygı duyun.

Bakın…

Başörtülü milletvekilimiz Merve Kavakçı şimdi Büyükelçi; milletimizi ve
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni şanla şerefle temsil makamında…

“Bu hanıma haddini bildiriniz!” diyerek “adamlarını” üzerine salanlar ise
bu aziz milletin iman dolu yüreğinin çok uzağında…

“İbret alın” diyeceğim de…

Nerdeeeee!...



KUDÜS MİTİNGİ

Bir okuyucum...

Demiş ki;

-İsrail zorbalığını hep birlikte lanetliyoruz.

Lanetleyeceğiz.

Pazar Günü, Yenikapı'da hep birlikte…

“Siyonizm'e lanet!” yağdıracağız.

Bunu yaparken de…

12 Eylül 80 darbesinden hemen önce yapılan Kudüs Mitingi'ndeki kimi
görüntülerin nasıl istismar edildiğini unutmayacak…

Art niyetli çevrelerin ellerine malzeme vermeyeceğiz

İnşallah.

FATİH TERİM VAKASI!

Arda Turan ile kapıştığında girmiştik.

Şimdi, Milli Takım'dan gönderildi ya, Fatih Terim mevzuuna yine girelim.

Olan bitenden çıkartmamız gereken ders;

Kimseye “Şeyh uçmaz, mürit uçurur!” muamelesi yapmayacağız!

Egoların şişmesine sebep olmayacağız!

“İmparator, imparator” diye bağıra bağıra inandırdılar Fatih Terim'i
gerçekten de imparator olduğuna!..

Bir “vazoyu” ne kadar yukarı çıkarırsan, düştüğünde o kadar çok parçaya
ayrılır.

Ne güzel şarkıdır o:

Bırak küçük dağlar yerinde dursun!..

-- 

Salih Arıkan İletişim

Tel: 0506 514 96 93

Skaype: saliharikan2

Face: https://www.facebook.com/saliharikan4

Twitter: www.twitter.com/saliharikan77

İnsragam:  https://www.instagram.com/izmirliengelliler

TRT Kent Radyo İzmir programımız

https://www.youtube.com/watch?v=NvIqLtO81Gc&t=746s

Kıraç - Aşmak İçin Hareket

https://www.youtube.com/watch?v=dRlIgRJS9mQ

Bolvadin Gazi orta okulu seminerleri

https://www.youtube.com/watch?v=pEhNaUxbXmI&t=8s

Beyazay İzmir Çalışmalarımız

https://www.youtube.com/watch?v=DaQCle9YNVw&t=369s

Türkiye Beyazay Derneği İzmir şube başkanı Salih Arıkanın Demokrasi
Nöbetleri

https://www.youtube.com/watch?v=TNcvjPdyMbA&t=77s

Engelsiz İzmir hatıraları

https://www.youtube.com/watch?v=GMtHDCggLUQ&t=16s

*Kitabımı Sesli İstiyorum!*

https://www.change.org/p/kitabımı-sesli-istiyorum-tcmeb
"Toplu,Ulaşımda,sesli,uyarı,sistemi,istiyoruz
https://www.change.org/p/izmir-b%C3%BCy%C3%BCk%C5%9Fehir-belediyesi-toplu-ula%C5%9F%C4%B1mda-sesli-uyar%C4%B1-sistemi-istiyoruz


İmza kampanyamız kaldırınları geri istiyoruz

https://www.change.org/p/belediyeler-emniyet-müdürlükleri-valilikler-iç-işleri-bakanlığı-esnaf-odaları-ve-tüm-halkımız-kaldırımlarımızı-istiyoruz


Blogger

https://beyazayizmirhaberler.blogspot.com.tr

Web. www.beyazay.org.tr

-- 
You received this message because you are subscribed to the Google Groups 
"asr_isaadet" group.
To unsubscribe from this group and stop receiving emails from it, send an email 
to asr_isaadet+unsubscr...@googlegroups.com.
To post to this group, send email to asr_isaadet@googlegroups.com.
Visit this group at https://groups.google.com/group/asr_isaadet.
For more options, visit https://groups.google.com/d/optout.

Cevap