Abla güzel tespitlerde bulunmuş.
İyi güzel de yoksulların, ratinglerde B2 grubu olan kitlenin, kentlerde
varoşlarda yaşayanların, eskiden memur, işçi, köylülerden oluştuğunu var
saydığımız halk kesimlerinin AKP iktidarı yıllarında siyaset arenasında
kendini liberal ekonomik programları olan, genellikle sağcı, ve bolca
din sosuyla süslenmiş bir partiye kapılanmasının sosyolojik açıklaması
nedir?

Ben kendi hesabıma çok söyledim, yazdım.
Benim gibi insanların solcu olması, devletçi, sosyal demokrat olması tuhaf.
İstanbul'un Kadıköy, Göztepe gibi semtlerinin sol partilerin oy
verenleri olması tuhaf.
Buna karşılık Dudulu, Sultan Beyli, Alemdağ gibi tipik varoş ilçelerin
sağın en mürteci, cemaatçi kitlelerine ev sahipliği yapması da tuhaf.

Bırakın yapsınlar, bırakın etsinler.
Ulan yapılacak, edilecek olan kesim sensin, Varoşlarda oturanlar.
Sen nasıl liberal olursun?
Sen nasıl kapitalistden yana olursun?

Her seçim, referandum döneminde dağıtılan makarna, un, paketleri, kömür
çuvalları sosyal politika olarak varoşlarda yaşayan fakirleri doyuruyor
mu, tatmin ediyor mu ve daha önemlisi onların onurlarını incitmiyor mu?
Varoşlarda, köylerde yaşayanlar, muhafazakar memur, işçiler içine
düştükleri zavallı ve sefil durumun ardında durdukları partinin
uyguladığı programla bağlantısını nasıl ve neden görmüyor, göremiyor?
AKP kodamanlarının bolca namazlı, niyazlı söylemleri, duruşlarının
fukara seçmenin bu kadar kolayca gözünü boyamasının açıklaması nedir?

Benim düşünceme göre ülkemiz seçmeninin saçma sapan bir şekilde kendi
tecavüzcüsünün ardında ve yanında durması son bulduğunda işler düzelecek.

Zenginler, kapitalistler, ülkenin krem dö la kreması için işler kolay.
Elektriğe, suya, mazota, MTV ve diğer tüketim mallarına ne kadar zam
yaparsan yap.
Adamı canını acıtmaz.
Adamın Bostancı'daki yalısının önünden sahil yolu geçiriyorsun, adamın
yalısı bu seferde büyük bir restoran haline dönüşüyor.
Adam artık evinin önüne yatını bağlayamayınca bastırıyor, yeni yat
limanı inşaa ettiriyor.
Ve kaça mal olursa olsun, işini hallediyor.

Ve her yağmurda, sel basıyor, bodrum katlarda yaşayan yüz binlerce
insanın evi sular altında kalıyor.
Her lodos estiğinde soba yakan yüzlerce evde zehirlenme oluyor.
Her gün ahşap evde oturan,  birilerinin evinde elektrik kontağı, ya da
mum ateşinden yangın çıkıyor.
Bazen çok eski binalar kendi kendine çöküyor, içinde yaşayanlarla birlikte.
Deprem oluyor ve yıkım en eski, en hırpalanmış, en ihmal olmuş binalar
ve mahallelerden başlayarak yayılıyor.
Evet, Allah bile fukaraya karşı acımasız.

Ve fukara bütün bu zorluklar karşısında dayanışma içerisinde ve akıl
etrafın birlik olmaktan başka şansı yokken.
Bizde fukaranın siyasi anlamda darmaduman, hem de kargaları klavuz
tutmuş şekilde olması çok acı.

Oraj POYRAZ ( 0raj.p0y...@neomailbox.net
<mailto:0raj.p0y...@neomailbox.net> / oraj.poy...@openmail.cc /
oraj_poy...@alpinaasia.com )
           L2fSIJNoA0xfSNxA      


------------------------------------------------------------------------


  ARZU*KÖK : YOKSULLUK*



TÜRK*-İŞ* Araştırmasının*Ağustos 2017 ayındaki* sonucuna göre:

- Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi
için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı)*1.504,74
TL*,

- Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt),
ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu
diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı)*4.901,42
TL* oldu.

- Bekar bir çalışanın aylık yaşama maliyeti ise*1.880,65 TL* olarak
gerçekleşti.

<https://2.bp.blogspot.com/-8Pmqgd6LOFY/WdECcYvxUaI/AAAAAAAAPoo/JvulIIv8ELoeuOxk_IondTnJVFdKLNJGQCLcBGAs/s1600/yoksulluk-nedir-1464905256-17660770965.jpg>

Bu verilere baktığımızda Türkiye’de yoksulluğun nasıl giderek artış
gösterdiğini de görebilmekteyiz. Bu yoksulluk gerçeği, son yıllarda
ülkemizde derinleşiyor, boyutlanıyor, çeşitleniyor. Buna karşılık bir o
kadar da görünmezleştiriliyor.

Bundan yirmi otuz yıl öncesinde daha çok bir /*"acıma"*/ gerekçesi olan
yoksulluk, şimdi daha çok bir dışlama, korku, hatta nefret gerekçesi
olarak çıkıyor karşımıza! Yoksul mahalleleri, yoksulluk imgesi, tekinsiz
bir /*"varoş"*/ terimiyle ürkünçleştiriliyor. Bu korkuyu büyütenlerin
kendi zengin gettolarında yaşadığı içe kapanma ve cemaatleşme süreci,
/*"toplum"*/ veya /*"kamu"*/ adına daha az ürkütücü değil oysa.

Dünya Bankası raporlarına göre, dünya nüfusunun beşte biri uluslar arası
yoksulluk sınırlarının altında yaşıyor. Türkiye'de de giderek artan
gelir eşitsizliği sonucu, yoksulların sayısı artıyor ve gün geçtikçe
zengin ile yoksul arasındaki uçurum daha da derinleşiyor. Buna rağmen
Türkiye’de ve dünyada sürekli yoksullukla mücadele konusu gündeme
taşınıyor. Bir türlü dillerden düşmüyor. Ne yazık ki bu mücadele
yalnızca sözlerde kalıyor. Çünkü aslında bu sözde mücadele yoksulluğa
bir çözüm üretmekten çok yoksulluğu yönetme kaygısı taşımaktadır.
Liberal politikaların hâkim olduğu bir düzende yoksullukla mücadelenin
başarıya ulaşma olasılığının mümkün olmadığını artık çok iyi bilir
duruma geldik yazık ki…

Yoksullukla mücadele her şeyden önce sosyal yanı güçlü bir merkezi ve
yerel bütçe programıyla olanaklıdır. Bütçenin içinde yer alan eğitim,
sağlık ve sosyal güvenlik harcamalarının nicel ve niteliksel ağırlığı
artırılmadan mevcut yoksulluk göstergelerinin geriletilmesi mümkün
değildir. Oysa Türkiye' de uygulanan bütçe programları bu açıdan tam
tersi bir gelişme göstermektedir yıllardır. Önümüzdeki dönemde de bu
gidişatın tersine döneceğine dair bir umut bulunmamaktadır. Bu sadece
Türkiye'ye özgü bir gelişme değildir.*AB* ülkelerine baktığımızda da,
Avrupa' da ki birçok ülkenin bütçe yapılarının son yıllarda giderek
sosyal içerikten uzaklaşmaya başladığını, sosyal dışlanma
göstergelerindeki hızlı artışa rağmen bütçeler aracılığıyla bir karşı
politikanın oluşturulamadığını izlemekteyiz. Bugün için*AB* ülkelerinde
de en birincil sorun artık sosyal dışlanma olmuştur.

<https://3.bp.blogspot.com/-gVdwZS0HfQ4/WdECh6YoosI/AAAAAAAAPos/uzlpnHNON0A-yz7_NQnexPZA5W0_wKIyACLcBGAs/s1600/s-b23b8fffb670d22f4656e018122bc468ff5dea8e.jpg>Tüm
bu sorunlara rağmen kamu kaynaklarının yoksulluk ve sosyal dışlanmayla
mücadele amaçlı yeniden dağılımının söz konusu olamamasının başında,
sistemin mağdurlarının siyaset alanında uzak kalması gelmektedir.
Yoksullar siyasete uzak, siyaset ise yoksulları dışlamış durumdadır.
Bunun en önemli nedenlerinden biri yoksulların siyasetle olan bağını
kuracak olan emek dünyasının içinde bulunduğu dinamiklerdir. Esnek
çalışma, sendikasızlaşma, güvencesizlik gibi konuların yanı sıra, emek
dünyası da siyasetten giderek uzaklaşmış ve bu siyasetsizliğin ikamesi
toplumsal farklılıkların bir karşıtlığa dönüştürüldüğü yerden inşa
edilmiştir. Bu süreç yoksullaşmayı toplumun en geniş kesimlerine kadar
yayarken, yoksullukla mücadele de yeni bir form kazanmış olmuştur.

Bu yeni form, yoksulluğun yönetilmesi başlığıyla karşımıza çıkıyor.
Yoksulluk bir yanıyla bütçelerden dışlanırken, mücadele alanı, toplumun
kendi inisiyatiflerine bırakılıyor. Hayırseverlik, yardımlar, çadırlar,
okul yapmalar, ekrandan para bağışları gibi gösterilerle toplumsal
refleksler bütçeden, kamu kaynaklarından uzak tutulurken, diğer taraftan
kamu kaynaklarının kendi iç kompozisyonu yeni bir biçime kavuşturuluyor.
Bunların başında bütçenin iç yapısındaki gelişmeler gelmektedir. Kamu
çalışanlarına ayrılan kaynakların giderek kısılması ile ortaya çıkan
kaynaklar sosyal nitelikli kamu harcamalarına aktarılmakta, böylece
yoksullar arasında bir yeniden bölüşüm işlevi gerçekleştirilmektedir.
Oysa kamu çalışanları son yirmi yılda göreli olarak toplumun en hızlı
yoksullaşan kesimini oluşturmaktadır.

Ekonomideki sermaye lehine olan düzenlemelerden taviz verilmeksizin
sürdürülen bu politika yoksulluğun yönetilmesi adını alarak karşımıza
çıkmaktadır. Yoksullaşan kesimleri genişleterek yoksullar arasında
ikinci bir gelir dağılımı politikasıyla toplumun en alt kesimine yönelik
kaynak aktarımları toplumun orta gelir gruplarından sağlanmakta,
sürdürülebilir bir yoksulluk düzeyinde buluşma sağlanmaya
çalışılmaktadır. Başta kamu çalışanları olmak üzere emekçilerin
yüklendiği bu yeni maliyet, yoksulluk görüntülerinin yaygınlaşmasının
yanı sıra yoksulluğu kalıcı hale getirmekte, yoksulluğa karşı bir
mücadele alanı olarak kabul ettiğimiz sosyal yaşam düzeyinin korunmasına
dair talepleri budamaktadır.

<https://2.bp.blogspot.com/-ithrBUiVBaA/WdECkn6G9dI/AAAAAAAAPow/UNb8sPxJIrA_rk9b8TzPwlhJG13JURrcgCLcBGAs/s1600/timthumb.jpg>Bu
taleplerin savunucusu ve bunları siyaset sahnesine taşıyacak olan yegâne
güç olan emek mücadelesi de bu süreçte giderek zayıflamakta ve bu
mücadelenin yerini doldurabilecek yeni dinamikler oluşamamaktadır.
Önümüzdeki dönemde yoksullukla mücadele yine bu alan içine sıkışacak ve
devletin uygulayacağı yoksullukla mücadele programı emekçiler üzerinden
sürdürülecektir her zaman olduğu gibi. Gerçi şimdiye kadar başarılı
olamamıştır ya neyse…

*1992* yılında*BM* Genel Kurulu*17 Ekim*’i yoksulluğun yok edilmesi
uluslararası günü olarak belirlenmiş.. Çeşitli önlemler tanımlanmış ve
yapılması gerekenler konuşulmuş ve konuşulmakta. Ne yazık ki bunlar
sembolik tepkilerden öte gidemedi. Kopenhag Dünya Kalkınma
Zirvesiyle*1995 yılında* gerçek bir hüviyet kazanan bu mücadele anlayışı
benimseyerek, zenginlerle yoksullar arasındaki açığın arttığını ve
konunun bir zorunluluk olduğunu deklare etti. Ancak kalkınma kelimesiyle
beraber önemli hale gelen yoksulluk, küresel sermaye sistemini bu konuya
ilgi konusunda teşvik etti. Zira yoksulluk kalkınma fikrinin altını
boşaltan, temellerini çürüten ve doğmadan öldüren bir tehlikedir, yani
yoksulların bulundukları durumdan kurtarılması ekonomik kalkınmanın
mecburiyetidir. Buna rağmen, tehlikeli görünen bu fikir bile egemen
güçleri yoksullara yardım etmeye ikna etmemiş, imzalanan protokollere
çekince koymuşlardır.

Yoksulluk özellikle de ülkemizin mücadele edilmesi gereken önemli sosyal
sorunu haline geldi maalesef. Ancak bu sorunun çözümü adına mücadele
edilmesi insanlık onur ve şerefine layık bir şekilde yapılması
gerekirken; pazarın genişlemesi, tüketimin artırılması yani yoksulların
hayattan kopmadan küresel sermayenin nesnesi haline gelmesi, sermaye
elitlerinin ve iktidar taliplisi siyasiler ile hükümetlerin yeni
politikalarının amacı haline geldi. Bugün dünya, tarihin hiçbir
döneminde olmadığı kadar sermayeleşti ve sadece merkezlerde değil kenar
köşe bölgelerde bile paraya, kazanca, menfaatlere dayalı bir hayat
ideali her yeri habis bir ur gibi sardı. Ancak, bu çılgın kazanç
insanlara ortak bolluk, bereket ve refah olarak geriye dönmedi, acılar
azalmadı, sefalet hafiflemedi; az bir grubun tutkularının, hırslarının,
sonu gelmez isteklerinin, şımarık bencil beklentilerinin
kazanılabilmesi, egemenlik ve güç elde edilebilmesi için vahşice
kullanıldı. Özellikle de ülkemizde nedendir bilinmez had safhaya ulaşmış
durumda.

<https://3.bp.blogspot.com/-7s1jqh62RSQ/WdECoX3AgtI/AAAAAAAAPo0/j_OOeKyoae4yKfWBclsgKPEs5rjU0LhMACLcBGAs/s1600/fft99_mf6795198.Jpeg>Günümüzde
çeşitli araştırmalar, teorik tanımlamalar yapılıyor, raporlar
hazırlanıyor, sayılar, istatistikî veriler havalarda uçuşuyor, ancak
kimse yoksulluğa çözüm üretmiyor. Büyümenin artması, kalkınma, ilerleme
gibi büyülü sözlerin arkasından yoksullaşan insanlara bir dolarlık değer
biçen bu algı, yoksulluk dediği bu hayatı düzeltmek, bebek ölüm
oranlarını düşürmek, açlığı ortadan kaldırmak, kötü beslenmeyle mücadele
etmek, kişi başına düşen geliri artırmak, eğitim ve sağlık hizmetleri
oranını yükseltmek için esaslı hiçbir şey yapmıyor.

Bir zamanlar içimizde olan fedakârlık, diğerkâmlık, yardımlaşma gibi
insani tüm değerlerimiz, finansal tanımlamaların ve ihtiyaçların
belirlendiği tüketim çılgınlığının içine hapsedilip yok edildi.
Yoksulluk hâlâ var ama insanlık yok olmuştur.

Yoksulluk sadece maddi değil aynı zamanda insanidir de… Hâlâ görmeyecek
misiniz etrafınızdaki yoksulları? Mücadele etmeyecek misiniz?

Arzu*KÖK*



 
------------------------------------------------------------------------
a45UyF587661-171006230451 Oraj Poyraz oraj.poy...@openmail.cc
2017/10/07  00:53 4  58  siyasetmeyd...@yahoogroups.com

 

Yasamak direnmektir.Sevmek guvenmektir.Sunu unutma,Insan cogu zaman
dunyanin hakimi,bazen de kucuk bir kalbin esiridir.

Mevlana

Kecinin yemesi sonucu Kuran dan cikan taslama ayetini Omer Kuran a
tekrar sokmak istedi; ancak halkin dedikodusundan korktugu icin cesaret
edemedi.

Buhari 53/5; 54/9; 83/3; 93/21; Muslim, Hudud 8/1431; Ebu Davut 41/1;
Itkan 2/34

Mekke Emiri Huseyin, 11 Mart 1917 de Bagdat i ele geciren General Mod a,
Bagdat i Turanilerden(Turklerden) kurtardigi icin Allah a sukrettigini,
Ingilizlerin basarilarina duaci oldugunu bildirecektir.


Grup eposta komutlari ve adresleri      :       
Gruba mesaj gondermek icin      :       ozgur_gun...@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin    :       ozgur_gundem-subscr...@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin   :       ozgur_gundem-unsubscr...@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin     :       ozgur_gundem-ow...@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz   :       http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz     :
http://orajpoyraz.blogspot.com/


BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo





 

-- 
You received this message because you are subscribed to the Google Groups 
"Gugukluhayat" group.
To unsubscribe from this group and stop receiving emails from it, send an email 
to gugukluhayat+unsubscr...@googlegroups.com.
To post to this group, send email to gugukluhayat@googlegroups.com.
Visit this group at https://groups.google.com/group/gugukluhayat.
For more options, visit https://groups.google.com/d/optout.

Cevap