------------------------------------------------------------------------

  *JOHN HANNAH : ERDOĞAN GİBİ BİR PROBLEM NASIL ÇÖZÜLÜR?*

*04 Ağustos 2017*

 

*Erdoğan gibi bir problem nasıl çözülür?*


    *(Askeri Darbeden Sadece Bir Ay Önce Yazılan Yazı)*

*Yazar: John Hannah,*Foreign Policy,*15 Haziran 2016*

*Çeviren: Ercan Caner, *Sun Savunma Net,*4 Ağustos 2017*


        /Foto: Yasin Bülbül//*/AFP*///Getty Images/

Houston, bir problemimiz var. Ciddi bir problem. Yavaşça fakat amansız
bir şekilde Türkiye derin bir uçuruma doğru yuvarlanıyor. Gelecek
gerçekten çok karanlık ve kasvetli. Despotluk. Terörizm. Sivil savaş.
/*‘‘BAŞARISIZ DEVLET’*//’ /ve /*‘‘ZORLA BÖLÜNME’*//’ /ufkun hemen
üzerinde görünmeye başlamış durumda.*ABD*politika yapıcılarının, hiç
istemeseler de bu soruya cevap bulma günü yaklaşıyor olabilir: Ciddi
şekilde kötüye giden bir*NATO*müttefiki ile ne yapılabilir?

Türkiye’nin üzücü ve giderek geri dönülemez bir şekilde tek adam
iktidarına doğru düşüşü hızlı bir şekilde devam etmekte ve hatta giderek
büyük bir ivme kazanmaktadır. Beş hafta önce Cumhurbaşkanı*Recep *Tayyip
Erdoğan, sadece altı ay önce Adalet ve Kalkınma Partisine *(AKP*) büyük
bir seçim zaferi kazandıran, oyların yaklaşık olarak *%50*’sini alan ve
parlamentoda çoğunluğu elde eden Başbakan Ahmet Davutoğlu’na istifa
etmesini emretmiştir.

Peki, Davutoğlu’nun günahı neydi? Görev süresini tamamlamadan kovulmak
ve böylesine aşağılanmak için Davutoğlu ne gibi bir kötülük yapmıştır?
Hiçbir şey, onun tek suçu Erdoğan’a yeteri kadar yaltaklık yapmamasıdır.
Demokrasileri Koruma Vakfından arkadaşım Aykan Erdemir’in anlamlı bir
şekilde işaret ettiği gibi, Davutoğlu’nun, yaklaşık iki yıl kadar
Erdoğan’ın gündeminin *%90*’ını tam bir köle gibi uygulaması ve onun
bütün istediklerini harfiyen yerine getirmesi artık yeterli değildir.
Bundan sonra Türkiye’de geçerli olan kural, yeni sultana sadece tam
itaat ve onun isteklerini *%100* yerine getirmektir.


        /*AKP*//delegeleri tarafından kullanılan geçerli//*1.382*//oyun
        tamamını alarak genel başkan seçilen Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu.
        Foto: Hürriyet.com.tr/

Erdoğan’ın en fazla tahammül edemediği husus, kendisinde saplantı haline
gelmiş delilik seviyesindeki, tehlikeli şekilde kutuplaşan bir toplumun
boğazına, Türkiye’nin parlamenter sistemini icracı bir başkanlık sistemi
ile değiştiren veya daha doğru bir ifadeyle /*‘‘imparatorluk’*//’ /ile
değiştiren yeni bir anayasayı sokma yönündeki arzusudur. Erdoğan’ın
Davutoğlu’nu değiştirmesinin tek nedeni; onda bu arzusunu yerine
getirmek için yeterli coşku ve heyecanı görememiş olmasıdır. Kendisi
için istediği bu yeni rol Erdoğan’a, mutlak iktidarını sağlamlaştırma ve
sistematik bir şekilde yıllardır yürüttüğü anayasa dışı saldırılarını
içeren eski fiili meşruiyetine; ordu, adalet, medya, özel sektör, sivil
toplum örgütleri dâhil olmak üzere, hemen hemen ülkedeki bütün kamu ve
özel kurumlar üzerinde totaliter dürtülerini uygulayacağı bir güç
vermektedir.

Erdoğan, Adalet ve Kalkınma Partisine, Davutoğlu’nun yerine kendi
elleriyle seçtiği birisini yerleştirme emrini vermiştir. Büyük bir
ulusu*15 yıldır*yönetmekte olan iktidardaki bir partinin, böylesine
önemli bir kararı verirken, bir dereceye kadar görüş alışverişinde
bulunması ve hatta kendi bağımsız başarıları ve Türkiye’nin geleceği
hakkında kendi vizyonları olan siyasetçiler arasında bir rekabet ortamı
yaratması beklenirdi.

Bunların hiçbirisi yapılmadı. Bunun yerine Binali Yıldırım isimli
birinin seçilmesi ve sadece Yıldırım’ın, Davutoğlu’nun yerine*AKP*’nin
yeni lideri ve Türkiye’nin yeni başbakanı olacağı yönündeki emir,
Erdoğan’ın**/*1000 odalı*//sarayından/gelmiştir. Binali Yıldırım, uzun
yıllardan beri Erdoğan’ın çok yakın çevresi içinde yer alan ve
söylediklerini harfiyen yerine getirecek olan ona çok sadık birisidir.
Lenin’in de gurur duyacağı bir parti disiplini ile*1.400*’den
fazla*AKP*delegesi, akıllıca davranarak ve övücü şarkılar eşliğinde,
büyük şefleri Erdoğan’ın emirlerine tam bir itaatle, oybirliği ile onun
seçtiği adayı onaylamıştır.


        /*22 Mayıs 2016 günü*//yapılan kongrede//*1405
        delegenin*//tamamının oyunu alarak//*AKP*//genel başkanı seçilen
        Binali yıldırım. Foto: Biyografi.com/

Yeni*AKP*lideri ve Türkiye Başbakanı Yıldırım, kendi adına, hürmetkâr
bir şekilde Erdoğan’ın iktidar hevesinin gerçekleştirilmesinde önemsiz
bir kimse rolünü oynayacağını açık bir dille ifade etmiştir. Yeni
hükümetin açıklanmasından sonra*AKP*grup toplantısında grubuna hitap
eden Binali, *‘‘Sayın Cumhurbaşkanım, buradan AK Parti grubu olarak bir
kez daha diyoruz ki, */*yolun yolumuzdur*/*, */*davan davamızdır*/*,
*/*sevdan sevdamızdır*/*. Bu dün de böyleydi, bugün de böyle, gelecekte
de böyle olmaya devam edecektir’*’ şeklinde konuşmuştur. Önceliklerinin
ne olduğu hususunda hiçbir şüphe olmamasını garanti altına almak
maksadıyla Yıldırım, *‘‘Bugün en önemli görevimiz, anayasayı
değiştirerek bu */*fiili durumu*/*yasal hale getirmektir. Yeni anayasa
icracı bir başkanlık sistemi olacaktır’*’ ifadelerini kullanmıştır.

Yeni Başbakan Binali Yıldırım aynı zamanda Erdoğan’ın diğer talihsiz bir
macerası olan Kürdistan İşçi Partisine *(PKK*) karşı Türkiye’nin
topyekûn savaşını da sorgulamadan destekleyeceğinin altını çizmiştir.
Ülkenin çoğunlukla Kürtlerin yaşadığı güneydoğusundaki kent ve
kasabalarda on aydır sürmekte olan savaşın sonuçları, bazı
zamanlarda,*1990*’lı yıllardaki*PKK*ayaklanması esnasındaki felaket
seviyesinin dahi üzerine çıkmıştır. Geçmiştekinin aksine savaşın bu son
raundu, dağlar yerine meskûn mahallerde yoğunlaşmış ve iki ateş arasında
kalan sivil halkın çok daha fazla zarar görmesine neden olmuştur.
Türkiye’nin*PKK*ile olan mücadelesi şimdiye kadar hiç olmadığı oranda,
bir Türk-Kürt çatışmasına dönüşme riskini taşımakta ve sınırlı bir terör
karşıtı operasyondan ziyade /iç savaş/gibi görülmeye başlamaktadır.


        /Güneydoğu kentlerinde//*PKK*//terör örgütüne karşı sürdürülen
        mücadeleden bir görüntü. Foto: Okuhaber.com/

Erdoğan’ın*2013 yılında PKK*ile ateşkes sözü, belirsiz bir barış
sürecinden ziyade, Kürt terörizmine karşı milliyetçi duyguları harekete
geçirmenin, despotik hırslarını gerçekleştirme yolunda kendisine çok
daha güvenilir bir yol sağladığını görmesi sonrasında çoktan çöpe
atılmıştır. Fakat Türkiye’nin uzun vadede ödeyeceği bedel, Erdoğan’ın
kısa vadeli kazanımları ile karşılaştırıldığında /gerçekten
yüksek/olabilir ve bu bedel sadece kaybedilen canlar ve tahrip edilen
mallardan ziyade, ülkenin güneydoğusunda yaşayan bütün Kürt kuşağının,
giderek artan oranda radikalleşmesi ve Türk devletinin diğer yerlerinde
kendilerine yaşam hakkı olmadığı yönünde ikna olmalarıdır.

Türkiye’nin demografik eğilimlerine bakıldığında tehlike daha da
büyümektedir. Kürtler şimdiden ülke nüfusunun yaklaşık olarak *%20*’sini
oluşturmaktadırlar. Fakat etnik Kürtlerin günümüzdeki doğurganlık
oranının, etnik Türklerin doğurganlık oranından iki kat daha fazla
olduğu tahmin edilmektedir.*Erdoğan *yıllardır bu meseleyi kafasına
takmış durumdadır ve hiç durmaksızın Türkiye’nin demografik bir /zaman
bombası/tehdidi ile karşı karşıya olduğunu tekrarlamaktadır, gerçekten
de geçtiğimiz hafta yaptığı bir açıklamada Türk kadınlarını doğum
kontrol tedbirleri kullandıkları gerekçesiyle ağır bir şekilde
eleştirmiştir. Fakat bütün bunların hepsi boşunadır. Bazı öngörülere
göre bir nesil sonra Türkiye’deki askerlik çağına gelen gençlerin
yarısından fazlası Kürtçe konuşan hanelerden gelecektir. Günümüzde
Erdoğan’ın politikası olan etnik hoşnutsuzluğu ve Kürt milliyetçiliğini
kırma yönündeki aşırı gayretlere bakıldığında aslında Erdoğan,
Türkiye’nin uzun vadeli coğrafik canlılığını yok ediyor olabilir.
Ülkenin güneydoğusunun tamamen /bölünme kuruntusunun/giderek büyüyeceği
de kaçınılmaz bir gerçektir.


        /Gurbetçilere üç değil, en az beş çocuk yapın diye seslenen
        Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı//*Recep *//Tayyip Erdoğan.
        Foto://*CNN TURK*//./

Tehdit, hiç şüphesiz komşu Suriye’de sürmekte olan iç savaş ve
Türkiye’nin güney sınırında,*PKK*’nın Suriye kolu olan Demokratik Birlik
Partisi *(PYD*) ve onun yarı askeri unsuru Halk Koruma Birlikleri
*(YPG*) hâkimiyetinde kendi kendini yöneten bir Kürt oluşumu nedeniyle
iyice kötüleşmiş durumdadır. İki yıl önce Erdoğan, Irak Kürdistanı’na
erişme ve başarılı*PKK* barış süreci ile uyumlu bir şekilde; bütün
bölgede yayılmakta olan Kürt uyanışını etkisi altına almak,
şekillendirmek ve son olarak da kırmak maksadıyla*PYD* ile daha geniş
bir stratejik ilişki içine girme taraftarı olabilirdi. Bunun yerine
Erdoğan, İslami Devlet dâhil bütün Sünni cihat savaşçılarının
faaliyetlerine izin vermek anlamına gelse de Suriyeli Kürtlerin
yükselişini, ezilmesi gereken ölümcül bir tehdit olarak yorumlamaktadır.

Söylemeye gerek yok, bu politika Türkiye için stratejik bir felaketle
sonuçlanmıştır. Erdoğan’ın*2014 yılı*sonlarında İslami Devlet terör
örgütünün Suriye kasabası Kobani’de Kürt sivilleri katletmesine açık bir
şekilde göz yumması, milyonlarca Türkiyeli Kürt vatandaşını
yabancılaştırmıştır. Bu durum, Amerika Erdoğan’ın hedeflerine aykırı
olarak,*YPG*’ye Kobani’yi savunması maksadıyla yardım için devreye
girdiğinde, Birleşik Devletler ile ilişkilerde de ciddi bir bozulmaya
neden olmuştur. O günden beri*ABD*’nin*YPG*ile olan askeri iş birliği
giderek derinleşmiş ve*YPG*(Vaypici) Suriye’de İslami Devlet terör
örgütüne karşı yürütülen savaşta, Washington’un en etkili ve güvenilir
ortağı haline gelmiştir.*YPG*’nin, Erdoğan’ın giderek kulakları daha da
tırmalayan rahatsız edici feryatları ve protestolarının aksine, hem
yürütülen mücadelede hem de*ABD*ile olan ilişkilerindeki /başarısı/,
Türkiye-Suriye sınırının her iki tarafında kaçınılmaz olarak Kürt
ihtiras ve tutkularını kamçılamıştır.


        /*AKP*//karşıtı protesto gösterisinde kadınlar. Foto://*T24*/

Bu arada, Türkiye’nin İslami Devlet terör örgütüne karşı cılız
mücadelesi de ters tepmiştir ve şimdilerde ülkeye dadanmış durumdadır.
Türkiye geçtiğimiz yıl içinde giderek artan oranda, grubun Türkiye yaşam
hattını kapatması ve İslami Devlet karşıtı koalisyona destek vermesi
yönünde uluslararası baskılara maruz kalırken, intikam duygusu ile
harekete geçen İslami Devlet terör örgütü, Türk kentlerinde kitlesel
kayıplar verdirdiği saldırılar başlatmıştır. İslami Devlet terör örgütü
tarafından yapılan saldırılar tam da*PKK*’nın militan bir uzantısı olan
grubun, güneydoğuda yeniden başlayan savaş kapsamında gerçekleştirdiği
saldırıların üzerine gelmiştir. Hem İstanbul hem Ankara, birkaç kez
terör saldırılarına maruz kalmıştır. İslami Devlet terör örgütünün
saldırıları ve ölü sayısı giderek daha da artmaktadır. Tehlike ve
istikrarsızlık hissinin birçok cephelerde giderek artması, Türkiye
açısından hayati önemde olan turizm endüstrisini vurmuş ve iyice
sallantıda olan ekonomiyi çok daha tehdit eder bir hale gelmiştir.

Türkiye’nin aşağı doğru hızla çöküşünün örnekleri bununla da
bitmemektedir.*Erdoğan *geçenlerde, Kürt yanlısı Halkın Demokrasi
Partisi *(HDP*) milletvekillerinin,*PKK* ile bağlantılı oldukları
iddiaları ile yargılanmalarının önünü açmak maksadıyla, zorla
milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını talep etmiştir.
Çıkarılmasını istediği yasa ile*HDP* milletvekillerinin de Türkiye’nin
Kürt ve Suriye savaşı politikaları hakkında soru sordukları için terörü
desteklemekle suçlanan diğer gazeteci, akademisyen ve sivil eylemciler
arasına katılmaları planlanmıştır. Erdoğan’ın çok daha baskıcı Orwellian
yaklaşımına çarpıcı bir örnek;*2.000* kadar insanın ona hakaret
ettikleri gerekçesiyle suçlanmasıdır. Bunun anlamını bir dakika iyi
düşünün lütfen.


        /Türkiye üzerinden Kobani’ye geçen Peşmergeye halk yoğun bir
        ilgi göstermiştir. Foto: Haber//*7*//com/

Ve Erdoğan’ın*Mart *ayındaki Washington ziyaretindeki manzarayı
hatırlayın: Washington caddelerinde, güvenlik ekibindeki haydutların
tasmalarını bırakarak, konuşmasını protesto etmek isteyen barışçıl
göstericilerin üstüne salmıştır. Bu olayı daha iyi anlayabilmek için,
aynı fedailerin, seyircilerin arasındaki usulüne uygun olarak davet
edilmiş, Erdoğan’ı eleştiren Türk gazetecileri zorla uzaklaştırmaya
çalıştıklarını da dikkate alın. Bu gerçekten sıra dışı bir olaydır.
Dünyanın en büyük demokrasisi ve ifade özgürlüğü savunucusu olan bir
ülkede, genişleyen despotizmini yaymaktan başka bir şey düşünmeyen
yabancı bir lider aşırı gururunu hiç çekinmeden sergileyebilmektedir. Bu
gerçekten bir uyarı işaretidir, size göre de öyle değil mi?

*ABD*çıkarlarını daha da tehdit eden diğer bir husus ise Türkiye’nin
İslami Devlet ile hiç te iyi olmayan geçmişine ilave olarak, Suriye’de
savaşan El Kaide’nin yerel kolu Jabhat al-Nusra dâhil, diğer Sünni cihat
savaşçılarını çok daha aktif bir şekilde desteklemesidir. Bu arada
Filistin terör örgütü*HAMAS*mensubu bir grup terörist, İstanbul’da
güvenli bir hayatın tadını çıkarmaktadırlar. Ve Erdoğan, Avrupa
Birliğine karşı; mültecileri Türkiye’den otobüslere bindirerek Avrupa
ülkelerine gönderme yönündeki tehditlerini hiç utanmadan sürdürmekte ve
karşılığında çok büyük mali yardımlardan, Türklere vizesiz seyahate
kadar değişen taleplerde bulunmaktadır.*Erdoğan 2015 yılı*sonlarına
doğru *‘‘Yunanistan ve Bulgaristan’*a her an kapıları açabilir ve
mültecileri otobüslerle gönderebiliriz’’ sözleri ile*AB*yetkililerini
uyarmıştır.*ABD*’li senatörler ile kapalı kapılar ardında yapılan bir
toplantıda Ürdün Kralı Abdullah*II*, bölgedeki problemler için
Erdoğan’ın radikal İslami bir çözüme inandığını ve teröristlerin
Avrupa’ya gitmesi gerçeğinin Türk politikasının bir parçası olduğunu
ifade etmiştir. *(ÇN*: Bu konuda ayrıntılı bilgi için Sun Savunma Net
sitesinde de Türkçeye çevrilerek yayımlanan, /*‘‘Ürdün Kralı
Türkiye’*//yi Avrupa’ya Terörist Göndermekle Suçluyor’’ /başlıklı
makaleyi okuyabilirsiniz.
*http://sunsavunma.net/guncel/urdun-krali-turkiyeyi-avrupaya-terorist-gondermekle-sucluyor/)*


        /*ABD*//tarafından terör örgütü olarak
        değerlendirilmeyen//*YPG*//unsurlarına yapılan silah yardımı.
        Foto: Takvim/

*ABD* yetkilileri Erdoğan’ın Türkiye’sinde ortaya çıkmakta olan felaket
hakkında da artık uyanmaktadırlar. Geçtiğimiz yaz, İslami Devlet terör
örgütünün Irak ve Suriye’de halifelik ilan etmesinden bir yıl sonra
Başkan Obama, bir basın konferansında binlerce yabancı savaşçının hala
Türkiye üzerinden bölgeye akın ettiğini ifade etmiştir. Bütün cihatçı
özentilerinin durdurulamayacağını ifade eden Obama, daha iyi bir
koordinasyon, iş birliği, istihbarat ve Türkiye-Suriye sınırında olan
bitenlerin daha etkin bir şekilde izlenmesi durumunda ise bölgeye akın
etmekte olan birçok yabancı savaşçının önlenebileceğini açıklamıştır.*60
yıldan* fazla bir süredir*NATO* müttefiki olan bir ülkenin,*ABD*
liderliğindeki mücadeleye bu desteği neden sağlamadığı herkesi düşünmeye
itmektedir. Başkan Obama bu durumu basit bir şekilde özetlemiştir;
*‘‘Bu, problemi anlayan, fakat çözmek için tam kapasiteyle harekete
geçmeyen Türk yetkililer ile daha derin bir iş birliği arayışında
olduğumuz bir alandır. Ve bunun üzerinde çok zaman harcanması
gerektiğine inanıyorum.’*’

İki ay önce Atlantic dergisinde yayımlanan uzun bir röportajda ise
Başkan Obama’nın*Erdoğan *hakkındaki değerlendirmeleri çok daha açık
sözlüdür. Başkan ile görüşmeyi yapan Jeffrey Goldberg; Obama’nın
başlangıçta Erdoğan’ı Doğu ve Batı arasında köprü olabilecek ılımlı bir
Müslüman lider olarak, yanlış değerlendirdiğini, fakat şimdi Erdoğan’ı
dev gibi ordusunu Suriye’ye istikrar getirmek maksadıyla kullanmayı
reddeden bir /fiyasko/ve /otoriter/bir lider olarak gördüğünü ifade
etmektedir.

Başkan hiç şüphe yok ki haklıdır.*Erdoğan *bir fiyaskodur. Fakat aynı
zamanda,*ABD* çıkarları karşısında giderek büyüyen bir tehdittir. Onun
politikaları,*NATO*’nun çok önemli bir üyesi olan Türkiye’nin refah ve
istikrarını kesin olarak tehlikeye sokmaktadır. Fakat onlar, kesin
olarak başta Suriye ve Orta Doğu ile giderek artan oranda Avrupa olmak
üzere, Türkiye sınırları ötesinde de aşırılık ve terörizm ateşini
körüklemektedirler. Güvenlik ve istikrar için,*NATO*’nun güney kanadında
siper olması gereken bir ülke, giderek ittifakın demokratik değerleri ve
daha da önemlisi çıkarları için ana bir risk kaynağı haline gelmektedir.


        /Brookings Institute önünde//*Recep *//Tayyip Erdoğan’ın gelişi
        öncesinde yaşanan kavga.//*31 Mart 2016*//. Joshua Roberts/Reuters/

Eğer hala yapılabilecek bir şeyler var ise, bu meseleyi çözmek her
zamankinden çok daha zor olacaktır. Erdoğan’ın Türk politikalarına olan
mutlak hâkimiyeti göz önüne alındığında, bizzat /Erdoğan’ın kendisi
büyük bir problemdir/. Sahneden çekilmesi veya hareketlerinin
kısıtlanması durumunda her şey çok daha iyiye doğru gidebilir. Fakat bu
iki senaryo da olası görülmemektedir. Yıllardır Türk halkı,*AKP*’nin
daha sorumluluk sahibi liderlerinin en sonunda /*‘‘Yeter artık’*//’
/diyeceği, partiyi böleceği ve Erdoğan’ın hızla artan otoriterliğini
devreden çıkarmak maksadıyla, gerçekten ciddi bir merkez sağ parti
kuracağı yönde spekülasyonlarda bulunmaktadır. Fakat eski Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül, eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Davutoğlu gibi
bağımsız özellikli ve sadece Erdoğan’ın karşısına çıkarak, Türkiye’yi
onun giderek artan aşırılık ve zorbalıklarından korumak isteyen bu
insanların birbiri ardına önleri kesilmekte ve*Erdoğan *tarafından
aşağılanmaktadırlar.


        /Gezi olaylarının simgesi haline gelen Kırmızılı Kadın./

Az da olsa birkaç iyi gelişme de mevcuttur, bunlar hiç kuşkusuz
gerçekleşme olasılığı oldukça düşük olan, fakat Erdoğan’ın tekerine
çomak sokabilecek olan gelişmelerdir.*2013 yılında*milyonlarca Türk
vatandaşının sokaklara dökülerek*Erdoğan *hükümetini sarstığı barışçıl
/Gezi Parkı/protestoları gibi başka bir kitlesel protesto eyleminin
patlak vermesi, teorik olarak Erdoğan’ın imparatorluk düşlerini
duraklatabilir.

Özellikle Erdoğan’ın yükselen despotizmine karşı yaygın popüler
muhalefet, onun Türkiye’nin mevcut anayasasına saygı göstermemesine
duyulan tepki ile birleştiğinde, bir tür /askeri müdahale/olasılığı da
tamamen göz ardı edilmemelidir. Konvansiyonel akıl, Erdoğan’ın,
iktidarının ilk yıllarında uydurma davalar ile Türk subaylarının ülke
politikalarında bir daha asla söz sahibi olamayacak şekilde etkisiz hale
getirildiklerini söylese de bazı analizciler bu değerlendirme hakkında
son zamanlarda şüpheleri olduğunu ifade etmektedirler. Bu analizciler
tarafından,*2014 yılından*başlamak üzere ve özellikle*PKK*terör örgütüne
karşı topyekûn savaşın tekrar başlaması sonrasında, bazı ortak rakiplere
karşı*Erdoğan *giderek artan oranda ordu ile taktik bir iş birliği içine
girmiş ve böylece kaçınılmaz olarak Türk ordusunun gücünü, itibarını ve
belki de ihtiraslarını yeniden diriltmiştir. Türkiye’nin durumu
kötüleşmeye devam eder ve artan terörizm, siyasi anlaşmazlıklar ve
geleneksel Batılı ortaklar ile daha da kötüleşen ilişkiler sonucunda,
teoriye göre ordunun /İslami diktatörlüğe/ve /çöküşe/giden Türkiye’yi
kurtarmak maksadıyla Erdoğan’ın aleyhine dönmesi de dikkate alınması
gereken bir olasılıktır.


        /Macaristan-Sırbistan sınırında küçük bir mülteciye çelme takan
        ve işinden atılan Petra Laszlo. Foto: Takvim/

Oldukça uzak ta olsa bir diğer olasılık ta*AKP* ve hatta Erdoğan’ı da
kapsayan ve*2013 yılı aralık *ayında ortaya çıkan dev rüşvet ve
yolsuzluk skandalının tekrar gündeme gelmesidir. Erdoğan, kendisine,
ailesine ve bazı yakın*AKP*’li dostlarına karşı açılan davaları, hukukun
üstünlüğü ilkesine gerçekten iğrenç bir müdahale ile Türk adalet
sisteminin tamamen yok edilmesi pahasına da olsa*2014 yılında* ortadan
kaldırmıştır. Rüşvet ve yolsuzluk skandalının aydınlatılmasında katkısı
olan binlerce hâkim, savcı ve polis görevlerinden uzaklaştırılmış ve
yerlerine*AKP*’ye sadık olanlar atanmıştır. Hoşça kal yolsuzluk
skandalı, merhaba imparatorluk başkanlık sistemi!

Veya belki, sadece belki de öyle olmayabilir. Kaderin tuhaf bir
cilvesiyle yolsuzluk skandalının tam ortasındaki Türk-İran iş adamı Reza
Zarrab, üç ay önce, ailesiyle birlikte Disney World’de tatil yapmak için
geldiği Birleşik Devletlere girişi esnasında tutuklanmıştır. New York
güney bölge savcısı Preet Bharara, Zarrab’ı, Türkiye ve Zarrab
tarafından verilen milyonlarca*dolar *rüşvet karşılığında kritik rol
oynadığı iddia edilen Türk yetkililerin de yer aldığı, İran’a olan
yaptırımları delmek suçuyla dava etmek istemektedir.

Savcı Bharara, davayı İran’a olan yaptırımları delmekle sınırlandıracak
gibi görülüyor. Fakat ya davayı Zarrab’ın Türkiye’deki faaliyetlerini de
kapsayacak şekilde genişletmeye karar verirse ne olur? İlginç bir
şekilde, dava öncesi yapılan duruşmada Bharara’nın mahkeme heyetine
sunduğu bilgilendirme, Zarrab’ın*Erdoğan *hükümetindeki bakanlara ve
Erdoğan’ın eşinin başkanı olduğu bir yardım derneğine verdiği iddia
edilen rüşvetler ile ilgili ayrıntılı bilgileri de içermektedir. Kendi
derisinin yüzülmesini önlemek maksadıyla Zarrab’ın baklayı ağzından
çıkararak,*ABD*’nin İran’a karşı yaptırımlarını delme suçu işlerken,
Türk hükümetindeki en üst düzey politikacılardan hangilerinin kendisiyle
suç ortaklığı yaptığını açıklaması, kesinlikle göz ardı edilmemesi
gereken bir olasılıktır. Bir Amerikan mahkemesinden gelen böyle bir
sürprizin, Erdoğan’ın Türkiye’deki siyasi kaderine olan etkisini herkes
kolaylıkla tahmin edebilir. Zarrab’ın tutuklanmasını takip eden birkaç
gün içinde savcı Bharara’nın Twitter hesabını takip eden Türk
vatandaşlarının sayısının*200.000*’in üzerine çıkması, birçok Türk
vatandaşının bu olayın Erdoğan’ın siyasi kaderine çok önemli etkileri
olacağına inandığının bir göstergesidir.


        /Türk Hava Kuvvetlerine ait bir F//*-16*//tarafından, Türk hava
        sahasını işgal ettiği gerekçesiyle düşürülen Rusya
        Federasyonu’na ait Su//*-24*//savaş uçağı./


        /Olay sonrası Davutoğlu; //*‘‘Uçağın düşürülmesi emrini bizzat
        ben verdim’*//’ açıklamasını yapmıştır.//*Erdoğan *//ise
        muhtarlara hitaben yaptığı bir konuşmada, ///*"Bölgede yeni
        gerilimler çıkarmak istemiyoruz. Rusya’yı hedef almak için
        herhangi bir nedenimiz yok. Rusya ile Suriye konusunda
        anlaşamamız başka bir şeydir, angajman kurallarını işletmek
        başka bir şeydir. Aynı ihlal bugün yapılsa Türkiye yine bu
        karşılığı vermek durumundadır" *///Foto: Geopolintelligence./

Zarrab’ın ötesinde, Erdoğan’a karşı*ABD* politikası ne olmalıdır?
Herkesin bildiği gibi Erdoğan, siyasi hayatını sürdürebilmek adına,
kendisinde alışkanlık haline gelen, Batı karşıtı sert eleştirilerini
artırarak,*ABD* ve Avrupa tarafından aleyhine yapılan eleştirileri kendi
avantajına çevirmekte çok ustadır. Bunu ifade ettikten sonra,
Erdoğan’ın, Türkiye’nin en güçlü müttefiki olan*ABD* ile ilişkilerini
beceriksizce yönettiği hakkında ülke içinde süregelen izlenimin kendisi
açısından risk olduğunun bilincindedir. Özellikle de komşularının
birçoğu, Avrupa’daki birçok ülke ve özellikle de Rusya ile
geçtiğimiz*Kasım *ayında Suriye üzerinde bir Rus jetini düşürerek
Türkiye’nin ilişkilerini nasıl tehlikeye soktuğunu*Erdoğan *çok iyi
bilmektedir ve bu durumun, ülke içinde kendisi için bir tehdit olduğunun
farkındadır.


        /Kıyıya vuran küçük bedeni ile dünya gündemine oturan Suriyeli
        masum çocuk. Foto: Internethaber/

Washington bu nedenle,*Erdoğan *ülke içinde ve sınırlarının
ötesinde*ABD*’nin çıkarlarını tehdit eden faaliyetlerde bulunurken her
şeyi açıkça ifade etmekten kaçınmamalıdır. Türk halkı, Amerika Birleşik
Devletleri’nin, Erdoğan’ın /Türk demokrasisi/, /ifade özgürlüğü/ve
/hukukun üstünlüğüne/olan saldırıları hakkında ne düşündüğünü açık ne
net bir şekilde öğrenmek zorundadır. Bütün Türkiye, Erdoğan’ın*PKK*’ya
karşı yürüttüğü mücadelenin askeri olarak kazanılamayacağı
yönündeki*ABD*endişelerini ve Kürtlerle ne kadar çabuk bir barış süreci
başlatılır ise /Türkiye’nin parçalanmaktan kurtulma/olasılığının
artacağını açık ve net bir şekilde bilmelidir. Türk halkı, bizim
Erdoğan’ın Suriye ve diğer yerlerde, Sünni cihatçılar ile tehlikeli bir
şekilde oynaşması ve cilveleşmesinin farkında olacak kadar akıllı
olduğumuzu ve bunu kesinlikle onaylamadığımızı bilmek zorundadır. Ve
mülteci silahının*Erdoğan *tarafından Avrupalı müttefiklerimizin altını
oymak ve istikrarını bozmak maksadıyla kullanılmasının da kesinlikle
kabul edilmeyeceğini bütün Türk halkı bilmek zorundadır.

Kendi yararına Obama yönetimi, geç te olsa üzerine düşenleri
yapmaktadır. Obama yönetiminin bu tutumu, başkanın yabancı savaşçılar
konusunda Türkiye’yi eleştirmesinde ve Atlantic dergisiyle yaptığı
görüşmede*Erdoğan *hakkında ifade ettiği görüşlerinde açık bir şekilde
kanıtlanmıştır. Diğer örnekler: Erdoğan’ın*Mart *ayı içinde
Washington’da katılacağı bir nükleer zirve esnasında, Türkiye’de çok
dikkat çektiği öne sürülen bir tersleme ile resmi bir Beyaz Ev görüşme
talebinin geri çevrilmesidir. Geçtiğimiz ay yaptığı
açıklamada*ABD*Dışişleri Bakanlığı, Erdoğan’ın milletvekili
dokunulmazlığının kaldırılması yönündeki çabalarının, Türkiye’de ifade
özgürlüğü açısından bir /tehdit /olduğunu ifade etmiştir. Fakat belki de
en önemlisi, Obama yönetiminin, Erdoğan’ın Amerika’nın Suriye’de*YPG*ile
giderek genişleyen askeri iş birliği konusundaki sürekli feryatlarını
dikkate dahi almamasıdır.


        /*ABD*//tarafından Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanılmak
        istenen İncirlik Hava Üssüne inmekte olan bir askeri uçak./

*ABD*’nin ciddi bir şekilde ele alması gereken daha büyük bir hamle daha
vardır, bu hamle; Birleşik Devletler ve*NATO* açısından, Irak-Suriye
bölgesinde yürütülen operasyonlarda, geçmişte ve günümüzde çok önemli
olan İncirlik hava üssü için daha uygun bir yer bulmaktır. Amerika’nın
İncirlik hava üssüne bağımlılığı hiç şüphesiz Erdoğan’a büyük bir
avantaj da sağlayarak,*ABD*’nin Erdoğan’ın en tahripkâr politikalarını
ele alırken ağır davranmasına neden olmuştur. Gerçekten de acil*ABD*
taleplerine rağmen Erdoğan, Türkiye’nin*PKK* ile olan savaşını yeniden
başlatma yönündeki tartışmalı kararı ile birlikte, sadece Amerikan
uçaklarının İslami Devlet terör örgütüne karşı yürütülen savaşta
İncirlik hava üssünden kalkış yapmalarına izin vermiştir. Ve Obama
yönetimi, Erdoğan’ın*ABD*’nin*YPG* ile olan iş birliğini kesmesi
yönündeki taleplerini reddederken,*ABD*’nin İncirlik üssüne erişiminin
tehlikeye girdiği yönündeki endişeler,*ABD*’nin Suriyeli Kürtler ile
olan ilişkilerininin kapsamını, İslami Devlete karşı yürütülen
mücadelenin sürat ve etkinliğini de azaltarak, neredeyse kesin olarak
daraltmıştır.

İncirlik hava üssü için alternatif bulma çalışmalarına başlama yönündeki
bir*ABD* kararı, Erdoğan’ın hamlesine karşı güçlü bir tepki olacak ve
Washington’un,*ABD* çıkarlarının Erdoğan’ın tehlikeli politikaları
karşısında rehin tutulamayacağını ve böyle bir durumda başta Irak
Kürdistanı, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün olmak üzere bölgede daha
güvenilir ve istekli ortaklar bulmaya hazır olduğunu gösterecektir.


        /Eski//*CIA*//yorumcusu George McGovern tarafından, medyayı
        hedef alarak kendi suçlarını örtbas etmekle suçlanan//*Recep
        *//Tayyip Erdoğan. Foto: Sputniknews/

Erdoğan Türkiye’si problemi yıllardır büyümeye devam etmektedir. Ve
yıllardır*ABD*yetkilileri, problemin korktukları kadar büyük olmadığını
veya kendi kendine çözüleceğini umarak bu problemle uğraşmaktan
kaçınmışlar ve bu şekilde davranarak kendilerini tarihsel ve uzun yıllar
devam eden ve her nasılsa dünyanın jeostratejik olarak önemli bir
bölgesini işgal eden müttefikleri hakkında zor kararlar vermekten
korumuşlardır. Fakat takdiri ilahi işe karışmamızı engelleyememiştir.
Aksine*Erdoğan *problemi,*ABD*çıkarlarına daha büyük riskler yaratarak
giderek daha da kötüleşmekte ve yayılmaktadır. Önünde sonunda
/hesaplaşma günü/gelip çatacaktır. Birleşik Devletler şimdiden zararın
etkilerini hafifletmek maksadıyla çalışmaya başlamalıdır.

/Çevirenin Notları: Yazı aslına sadık kalınarak çevrilmiştir ve yazar
ile Foreign Policy’nin görüşlerini yansıtmaktadır. Yazının çevrilmesi
Sun Savunma Net ve çevirenin yazıdaki düşünceleri paylaştığı anlamına
gelmemektedir./

/Türk toplumu tarafından artık büyük bir tehdit olarak algılanmakta
olan//*ABD*//basınında,//*15 Temmuz *//askeri darbesinden sadece bir ay
önce kaleme alınan bu yazı sanki darbenin habercisi gibidir./

/Erdoğan’ı problem olarak nitelendiren ve önünde
sonunda//**/**HESAPLAŞMA GÜNÜ**/gelecektir diyen bu yazı aslında
yaklaşmakta olan darbenin ayak sesleridir./

/*ABD*//önce kendi problemini çözmelidir. Sun Savunma Net web sitesinde
Türkçeye çevrilerek yayımlanan Richard Evans imzalı /**‘‘****Kral Deli
Donald’***’ */başlıklı yazıyı okumanızı öneririm:
//*http://sunsavunma.net/analiz/kral-deli-donald/*/

/Türkiye, kendi problemlerini çözebilecek kabiliyette, uzun yıllara
dayanan bir devlet geleneği olan demokratik bir ülkedir. Yazının
orijinaline aşağıdaki link üzerinden erişebilirsiniz./

*http://foreignpolicy.com/2016/06/15/how-do-you-solve-a-problem-like-erdogan/*

*http://sunsavunma.net/analiz/erdogan-gibi-bir-problem-nasil-cozulur/*

 
------------------------------------------------------------------------
a45UyF587661-170927134032 Oraj Poyraz oraj.poy...@openmail.cc
2017/09/27  15:57 4  58  siyasetmeyd...@yahoogroups.com

 

Cocugun kalbi hic ekilmemis bir tarla gibidir.

Hz.Ali

Peygamber hic bir vakit ayak ustunde isemedi.

Hanbel 4/196; 6/136, 192, 213).

Peygamberin ayak ustunde isedigini gordum.

Buhari 4/60, 62; Hanbel 4/246; 5/382, 394



Grup eposta komutlari ve adresleri      :       
Gruba mesaj gondermek icin      :       ozgur_gun...@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin    :       ozgur_gundem-subscr...@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin   :       ozgur_gundem-unsubscr...@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin     :       ozgur_gundem-ow...@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz   :       http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz     :
http://orajpoyraz.blogspot.com/


BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo





 

-- 
You received this message because you are subscribed to the Google Groups 
"Gugukluhayat" group.
To unsubscribe from this group and stop receiving emails from it, send an email 
to gugukluhayat+unsubscr...@googlegroups.com.
To post to this group, send email to gugukluhayat@googlegroups.com.
Visit this group at https://groups.google.com/group/gugukluhayat.
For more options, visit https://groups.google.com/d/optout.

Cevap