------------------------------------------------------------------------
bayrak
*Rifat SERDAROĞLU – IŞİD’E DOĞRU BİR ADİM DAHA!*
*16 Haziran 2016* *0*
*
Erdoğan önderliğindeki *AKP,* her bulduğu fırsatta Türkiye’yi *IŞİD*
anlayışına doğru adım-adım yaklaştırıyor!
Erdoğan ve ekibinin kafa yapısını ve siyasi hesaplarını bizler gibi
önceden bilenler için bu durum hiç sürpriz değil. Bu yüzden yıllardır
uyarmaya, uyandırmaya çalışıyoruz.
Bir kişinin yargılanmaması, hırsızlıklarının kapatılması için koskoca
bir ülke kurban ediliyor!
Ülkenin dinamikleri, Cumhuriyetçiler, Demokratlar, Aydınlar, sözüm ona
Vatansever geçinenler trene bakar gibi seyrediyorlar!
*
Görevleri Anayasa’yı Parlamenter Demokrasiyi, Lâik Cumhuriyeti korumak
ve yaşatmak olan muhalefet partileri *14* yıldır bu yıkım projesini
durdurmak için tek proje üretemediler.
Şu soruya yanıt verecek birini arıyorum;
*CHP* ve *MHP,* *AKP’*nin Türkiye’nin zararına olacak hangi projesini
engelleyebildiler? Veya Erdoğan*
*
*-AKP, bu iki partinin muhalefetinden çekinip ne zaman geri adım attı?*
*-Milli Eğitimin Araplaşmasını mı engellediler?*
*-Selefi-Vehhabi parasıyla kurulup beslenen Vakıfların, Çağdaş Eğitimi
parçalamaları mı durduruldu?*
*-Namaz kılmayan hayvandır- Namaz kılmayanın katli vaciptir diyen sapık
kafaların televizyonlara çıkmaları mı engellendi? Çıkaranlara hesap mı
soruldu?*
*-Seccade Şeytanları tarafından Türk Devletinin soyulması mı durduruldu?*
*-Medyanın-Yargının Erdoğan’ın emrine girmemesi için hangi toplumsal
eylemler yapıldı?*
*CHP* ve *MHP;* Sizler niçin varsınız? Ne işe yararsınız? Niçin hala o
koltuklarda oturuyorsunuz?
*
Siyasetteki çarpıklığa bir örnek vermek isterim;
Türkiye de hakkında en çok yolsuzluk-hırsızlık-rüşvet iddiasında
bulunulan, dört Bakanı hırsızlık sebebiyle istifa edip kaçan ve
dokunulmazlığı kaldırılıp yargılanması gereken kişinin adı Erdoğan değil
mi? Evet, bütün dünya bunu böyle biliyor.
Peki, dokunulmazlıkları kaldırılan ve kendilerine yargı yolu açılanlar kim?
Tabii ki bizim aslan muhalefet! Hem de kendi oylarıyla…
Böyle bir muhalefetten kendilerine bile hayır gelmez, değil ki ülkeye
hayırları olacak…
*
Türkiye’de yaşayan ve her partiye oy vermiş insanlarımız şu gerçeği
artık görmeliler;
*-İslam, Müslümanlık Erdoğan ve AKP’nin tekelinde değildir.*
*-Allah’ın, Hz. Peygamberimize bile vermediği /"İslam’a sahip olma"/
yetkisini Bademler, kimden aldılar ki? Kim verdi onlara bu yetkiyi?*
*-Bademler, dinimizi siyasete alet ederek, İslam’a en büyük kötülüğü
yaptılar.*
Bir taraftan haksız ve kanunsuz yere süper zengin olurlarken, diğer
taraftan milletin gözü önünde haram yediler.
*-Bir insan hem Müslüman hem de hırsız olabilir mi, sorusunu akıllara
kazıdılar.*
*-Ülkeyi bilerek, planlayarak hızla bir iç savaşa götürdüler…*
*
Gözü dönmüş, hür dünyadan itilmiş Bademleri, bu halleri ve bu
vurdumduymazlıklarıyla ne *CHP* yıkabilir ne de *MHP!*
Kimse böyle bir beklenti içine girip, hayal kurmasın…
*
Siyasette mucize yoktur!
Bademlerin elinden siyaset malzemesi yaptıkları kutsal dinimizi alacak
ve siyasetin dışında tutacak bilgi, beceri, deneyim sahibi, Türk
Milletinin tamamını kucaklayacak kişilerden oluşan yeni bir /*"Siyasi
Harekete"*/ şiddetle ve süratle ihtiyacımız vardır.
Lütfen herkes iyice düşünsün ve ülkenin kaderine el koyacak bu hareketin
gerekliliğine çevresini ikna etme çalışmalarına başlasın. Bu yaz çok
sıcak olacak, çok sıcak…
*
Sağlık ve başarı dileklerimle *16 Haziran 2016*
Rifat Serdaroğlu
------------------------------------------------------------------------
a45UyF587661-160616103849 Oraj Poyraz cimc...@neomailbox.net
2016/06/16 11:40 3 49 damla...@googlegroups.com
--
Si vis pacem, para bellum.
* * *
Baris istiyorsaniz savasa hazir olun.
Latin Atasozu - (Vegetius)
Resulullah sav buyurdular ki:
Melekler, icerisinde kopek ve timsaller bulunan eve girmezler.
Kutubu Sitte 2169
DOGA YASALARI UZERINE DUSUNCELER -5-
Bilimsel determinizm (yasalarin belirleyiciligi, zorlayiciligi) sadece
bilimin degil felsefenin ve teolojinin de ilgisini ceken bir konudur.
Cunku eger bu sav dogru ise, ahlak anlayisimiz ve ozgur irade gibi
konularda ciddi anlamda sorgulamalar yapmamiz gerekecektir. Bilinc ve
ozgur irade sorunu gercekten de anlasilmasi, yorumlanmasi en zor
konulardan biridir. Insan, davranislarini kendi benliginin ve ozgur
iradenin yonetiminde, bazi toplum, ahlak ve din yasalarina uyarak mi
belirler, yoksa hic farkinda bile olmadigi doga mekanizmalarinin
etkisinde mi yonlendirilir? Bizler bir seyleri tercih ettigimizi
zannederken, gercekten de bilincli bir tercih mi yapmaktayiz? Dahasi,
bilinc nedir? Bu konu gunumuzde pek cok bilimin ilgi alanina girmistir.
Bilgi yonetimi, paralel zeka, genel noroloji, bilissel noroloji,
noro-p$ikoloji, genel p$ikoloji ve bilincalti calismalari gibi. Ortada
farkli kuramlar ve sorular bulunmaktadir. Ornegin, bilissel tayfin
fizyolojisi veya fenomenal hislerin noral temelleri gibi.
Fizik biliminin, yakin uzayda (Newton fiziginin kullanildigi Dunyasal
uzay-zaman algilaminda) gecerli olan yasalarina gore ise bilimsel
determinizm bir gercektir. Evrende, gecmiste gerceklesmis, su anda
gerceklesen ve gelecekte gerceklesecek olaylar bilimsel yasalarla
belirlenmistir ve bu olaylarin gerceklesmeleri zorunludur. Bu, cok
iddiali bir gorus gibi gorunse de sakin hafife almayin, bu sayede Ay ve
Gunes tutulmalari, kuyruklu yildiz gecis zamanlari vb kesinlikle
ongorulebilir. Fakat, tum evren soz konusu oldugunda, mesela isin icine
atomlar girmeye basladiginda bilimsel determinizmden emin olunamaz veya
farkli yorumlar getirmek gerekebilir. Konuyu fazla dagitmadan, kitaptan
alinti ile devam ediyorum.
Bilimsel determinizmi ilk kez ve acik bir bicimde ortaya koyan ismin
Laplace oldugu kabul edilir. Evrenin belirli bir zamandaki verili
durumunda, ek$iksiz bir yasalar dizisi onun hem gelecegini, hem de
gecmisini tam olarak belirleyebilir. Bu durum, mucize olasiligini veya
Tanri nin oynayacagi etkin bir rolu dislar. Laplace nin formule ettigi
bilimsel determinizm, doga yasalarinda bir istisna (ornegin mucize) olup
olmadigi sorusuna bilim insaninin verdigi yanittir. Aslinda bu, butun
cagdas bilim icin temel bir dayanak ve bu kitabin basindan sonuna kadar
onemini koruyacak bir ilkedir. Bilimsel bir yasa, sadece dogaustu bir
varligin mudahale etmemeye karar verdigi durumlarda gecerli olacaksa, o
zaman bir yasa degildir. Bunu fark eden Napoleon, Laplace e Tanri nin bu
resmin neresinde oldugunu sorar. Laplace nin yaniti Efendim, o varsayima
ihtiyacim olmadi seklindedir.
Diferansiyel denklemler uzerine calismalari ile taninan matematikci ve
gokbilimci Pierre Simon Laplace, (1749-1827) denebilir ki bilimsel
determinizmi en uc noktaya tasimis ve bilimsel kuramlardan Tanri
faktorunu tamamen cikarmistir. Imparatora anlattigi evren modelinde
kendisine Tanri nin o modelde nerde oldugu soruldugunda meshur cevabini
vermistir: Sire, je n avais pas besoin de cette hypothese-là. (Efendim,
boyle bir hipoteze ihtiyacim olmadi!) Goruldugu gibi, Tanri fikri artik
bir hipotez olmaya baslamistir; ustelik bazilarina gore, gereksiz bir
hipotez. Ben, bilimsel determinizm konusunda Laplace in cok genellemeci
davrandigini dusunmekteyim. Fakat, bilimsel kuramlara Tanri nin,
herhangi bir dini inancin katilmamasi gerektigini kabul ederim. Hatta,
kurami gelistiren kisi dindar bir insan olsa dahi. Dini inanclarin sonu
gelmez. Bunlari bilimin disiplini ile harmanlamak acaba ne derece
dogrudur? Somut bir ornek vermek isterim. Cesitli hastanelerde bashekim
olarak da gorev yapan merhum Dr. Haluk Nurbaki kanser ve radyoloji
alanindaki calismalari ile unlenmistir. Kendisinin mesleki kariyerine ve
bilgisine elbette saygi duyarim. Fakat, bazilarini okudugum Insan
Bilinmezi, Tek Nur, Sonsuz Nur gibi calismalarinda dini inanclari ile
bilimi bence cok keyfi olarak karistirmis ve gereginden fazla iddiali
konusmustur. Mesela bir kitabinda, bir insan olurken, tam olum aninda
seytanin ona gorundugunu ve yuzundeki maskeyi cikararak insana attigi
kazigi acikladigini yazmistir. Bunu neye dayanarak one surmektedir?
Boyle bir fenomen gercekten gozlemlenmis midir? Farkli dinlerdekilerin
durumu ne olacaktir? Seytan diye bir seyin varligi konusunda somut
bulgulara rastlanmis midir? Eger boyle bir durum yoksa, neye dayanarak
bunu bir gerceklik olarak okuyucusuna aktarmaktadir?
Bu iddiasini bir bilimsel makale haline getirip meslekdaslari arasinda
yayinlayabilir mi? Veya bir uluslararasi bilimsel makale olarak
yayinlayabilir mi?
Soylememe gerek yok ki, bu tarz kitaplar iyi para kazandirmaktadirlar.
(Bilim kurguyu haric tutuyorum. Bilim kurgu edebiyatin/sinemanin bir
dalidir ve belli gercekliklere dayanarak gelecege yonelik dusunceleri
sanat cercevesi icinde aktarir.) Insanlar her zaman bilinmeyeni merak
ederler ve bazi insanlar dogrudan bilimin kendisine muracat etmek
yerine, bu tarz kitaplara ragbet etmektedirler. Aslinda, birer dusunce
deneyi olarak hicbirine itirazim yok. Fakat, bilim ile dinsel inanclarin
keyfi bir sekilde karistirildigi kitaplar piyasada cok iddiali
basliklarla satilmaktadirlar. Bu kitap tum hayatinizi degistirecek!
Evrenin sirlarini ogrenin! Gizli bilimlerin kapisi size acilacak! gibi.
Hemen her tur inancla bilimin bulgulari harman edilebilmektedir. Soyle
bir siralarsam: Antik Misirlilarin dinleri, Hindu inanclari ve karma
felsefeleri, uzaylilardan mesaj aldiklarini iddia eden secilmis
kisilerin evrensel duyurulari, Islam inanclari ve Kur ana dayali
cikarimlar, tasavvuf ve vahdet-i vucut goruslerinin fizige uyarlanmasi,
cagdas Hristiyanlarin Incil uzerine gorusleri, Hz Isa nin gercek
kurtarici oldugu seklindeki inanislar, kayip kitalar ve bazi esrarengiz
yildizlarla ilgili senaryolar (ornegin Immanuel Velikovsky nin Carpisan
Dunyalar isimli kitabi gibi), Dunya daki hayati uzaylilarin baslattigini
savunanlarin gorusleri (Tanrilarin Arabalari ve Alternatif Dunya Tarihi
gibi), dogaustu olaylar ve parap$ikolojik fenomenler (telepati,
telekinezi, poltergeist, pirokinezi, astral bedenler, ESP kuramlari,
satanizm, cesitli hayalet oykuleri) ... ilk aklima gelenler.
Gercekten, bedenden bagimsiz bir ruhumuz var midir, yoksa bu, insanin
olum gercegine karsi gelistirdigi bir hayal midir?
Elbette ki, bu kitaplarda yazili olanlar butunu ile sacma degildirler.
Ayrica, zihnimizi esnek tutmak ve yeni fikirlere acik olmak son derece
onemlidir. Fakat, temkinli olmakta, yazilan her seye hemen inanmamakta
fayda vardir. Cogu insanin unuttugu nokta sudur ki, bir tez , hipotez
veya kuram gelistirmek oylece kafadan sallamak demek degildir. Bunun
hicbir degeri yoktur. Her insan sadece hayal gucunu kullanarak akla
gelebilecek her tur senaryoyu gelistirebilir. Oysa bilimsel kuramlar,
daha once var olan bir bilimsel gelisim tarihcesi ve disiplini uzerine
kurulurlar. Ayrica, kurami one suren kisi, kuramini bilimsel yontemler
ile desteklemek zorundadir. Albert Einstein, isigin davranisindan
hareketle ozel ve genel gorelilik kuramlarini gelistirmistir ama
kuramlari Newton fizigini dislamamaktadir. Sadece, onu daha uzun
mesafelerin ve i$ik hizinin onem kazandigi uzay-zaman olceklerine uyacak
sekilde revize etmistir. Konuyu kapatip, bilimsel determinizm hakkindaki
alintilara devam ediyorum.
Insanlar evrende yasadiklari ve onun icindeki diger nesnelerle etkilesim
icinde olduklarina gore, bilimsel determinizm insanlar icin de
gecerlidir. Pek cok kisi bilimsel determinizmin fiziksel surecleri
yonettigini kabul ederken, insan davranislarini bundan ayri tutar, cunku
bizim ozgur irademiz olduguna inanirlar. Descartes, ozgur irade
dusuncesini koruyabilmek icin insan zihninin fiziksel dunyadan farkli
oldugunu ve onun yasalarina tabi olmadigini one surmustur. Onun bakis
acisina gore, bir insan iki unsurdan olusur: Beden ve ruh. Beden siradan
bir makineden baska bir sey degildir ama ruh bilimsel yasalarin hukmu
disindadir. Descartes anotomi ve fizyoloji ile cok ilgilendi; beynin
merkezinde bulunan ve epifiz bezi denen kucuk organi ruhun bulundugu yer
olarak kabul etti. Onun inanisina gore epifiz bezi butun
dusuncelerimizin olustugu yerdi ve ozgur irademizin kaynagiydi.
Insanlar ozgur iradeye sahip midir? Ozgur irademiz varsa, evrim agacinin
neresinde ortaya cikmistir? Mavi-yesil alglerin veya bakterilerin ozgur
iradeleri var midir, yoksa hareketleri otomatik olup bilimsel yasalar
dahilinde midir? Yalnizca cok hucreli organizmalar mi ozgur iradeye
sahip, yoksa yalnizca memeliler mi? Bir sempanzenin bir muzu hapir hupur
yemesi veya bir kedinin kanepenizi tirmiklamasi durumunda, ozgur
iradelerini kullandiklarini dusunebiliriz. Peki, yalnizca 959 hucreden
olusan ve adi Caenorhabditis Elegans olan ipliksi solucan icin ne
diyebiliriz? Bu ipliksi solucan bir seyler yedikten sonra, bu yedigim
acaip lezzetli bir bakteriydi, buraya tekrar geleyim diye dusunmez; yine
de yiyecek konusunda onun da belirli tercihleri vardir. Tum bunlar ozgur
irade anlamina mi gelmektedir?
Boylece derin sulara acilmis bulunuyoruz. Dr Hawking in sordugu sorular
son derece zordur ve bilim insanlari arasinda bu konularda ciddi gorus
ayriliklarina rastlanmaktadir. Sorular bilimin, felsefenin ve teolojinin
ortaklasa ilgi alanina girmektedir. Artik konular sadece felsefe ile ele
alinamaz. Fizik, kimya, biyoloji, noroloji, p$ikoloji, sosyoloji,
antropoloji ve bu bilimlerin alt alanlari devreye girmektedir.
Kesinlikle abartmiyorum; cunku konular gercekten de bu kadar zorludur.
Cok kisa deginmem gerekirse, insan davranislarinda sinir sisteminin ve
beynin yeri arastirilmaktadir. Fakat, insanin sosyal bir varlik oldugunu
da unutmamamiz gerekir. Insanlar sadece bedensel mekanizmalarla
davranmamakta, kendi atalarindan ve kulturlerinden devraldiklari
inanclar, adetler, yasam bicimlerine uygun olarak da hukumler
vermektedirler. Protestan bir Hollandali ile Sunni Musluman bir
Misirlinin fizyonomileri ortaktir. Birine kalp ameliyati
yapilabiliyorsa, digerine de yapilabilir. Ama bu iki insanin inanclari,
davranis bicimleri, olaylara verdikleri tepkiler taban tabana zit
olabilir. Bu durumun tersi de gecerlidir. Ayni cografyada, ayni dinsel
davranis bicimlerinin, ayni kulturun oldugu bir toplumda yasayan iki
insan arasinda buyuk karakter farkliliklari olabilir. Birisi geleneksel
ataerkil degerlere bagli, muhafazakar, dindar bir kisilik sergilerken;
digeri escinsel, tanritanimaz veya reform yanlisi olabilir.
Devam ediyorum.
Yapmak istedigimiz seyi secebilecegimizi dusunuyor olsak da, molekuler
biyolojiden anladigimiza gore biyolojik surecler fizik ve kimya yasalari
tarafindan yonetiliyor ve bu yuzden gezegenlerin yorungeleri kadar
belirlenmis surecler. Norolojik bilimlerde yapilan son arastirmalar,
eylemlerimizin fizik yasalarina riayet eden beynimiz tarafindan
belirlendigi gorusunu destekliyor; bu yasalardan bagimsiz bir unsur
tarafindan degil.Ornegin, uyanik hastalara yapilan beyin ameliyatlarina
iliskin bir arastirma, beynin bazi bolgeleri elektriksel olarak
uyarildiginda hastada elini, kolunu, ayagini oynatma, dudaklarini
kimildatma, ve konusma arzusu uyandirilabildigini ortaya cikardi. Eger
davranislarimiz fiziksel yasalar tarafindan belirleniyorsa ozgur
iradenin nasil is gorebildigini anlamak oldukca zor. Oyle gorunuyor ki
biz yalnizca biyolojik makineleriz ve ozgur irade bir yanilsamadan ibaret.
Dr Hawking gibi bir insanin yazdiklarina itiraz getirmeye calismami
ukalalik olarak kabul edebilirsiniz. Kesinlikle iddiali olmadan, yukarda
yazdiklari konusundaki bazi cekincelerimi yazmak isterim. Burda, kilit
kelime davranis kelimesi. Iyi ama hangi davranis? Insan davranislarinin
bir bolumunun belli doga yasalarina bagli ve otomatik davranislar oldugu
aslinda 17. yuzyildan bu yana bilinmekte. (Hatta cok daha onceden...)
Sinir sistemine veya beyne yapilan elektriksel uyarilarin sadece
insanlarda degil, mesela kurbagalarda da oto refleksler dogurdugu
deneylerle goruldu.
Hatta, fizyolojik davranislarimizin buyuk bir bolumunun istem disi
hareketler oldugu da cok iyi bilinmekte. Kalbin atisi, midenin sindirim
sureci, bobreklerin calismasi ve daha pek cok yasamsal faaliyetlerimiz
istem disidir. Ayrica vucudumuzda olusacak herhangi bir hastalik bizi
tamamen yataga mahkum edebilir ve davranislarimizi kisitlayabilir.
Alzheimer gibi hastaliklar dogrudan beynimizi etkileyebilir. Bu durumda,
bedenden bagimsiz bir ruh inanci ile ilgili tartismalar dogmaktadir.
Diger yandan, insan davranislari sadece bu tur hareketlerden ibaret
degildir. Insanlar cok farkli kisilik ozellikleri sergilerler. Bazilari
depresif, bazilari agresif, bazilari hayalci vb olabilir. Sanirim, yakin
zamanlarda cok buyuk onem kazanmaya baslayan sanal zeka, noro-bilisim
gibi calismalara goz atmakta fayda var. Zaten Dr Hawkin de bu durumun
farkinda, bu yuzden sunlari da eklemis.
Insan davranisinin gercekte doga yasalari tarafindan belirlendigi
dusuncesine teslim oldugumuzda, sonuclarin karma$ik bir yolla ve cok
fazla degiskenle belirlenmesinin, onlari ongormeyi pratikte olanaksiz
kildigi yargisina varmak da akla uygun olacaktir. Bu nedenle, bir
ongorude bulunabilmek icin insan bedenindeki trilyonlarca molekulun
herbirinin baslangic kosullarinin bilinmesi ve bir o kadar denklemin
cozulmesi gerekirdi. Bu da birkac milyar yil alirdi ki karsimizdaki
kisinin atacagi yumruktan kacmak icin epey gec kalabilirdik!
Aslinda insanlar ve hayvanlar, her an her saniye karma$ik denklemleri
istem disi olarak cozerler. Meyve yarasalari dillerini bir saniye icinde
onlarca defa saklatararak sonar dalgalari uretirler. Sonra kendilerine
geri gelen dalgalar, bir dizi karma$ik karsilastirma ve navigasyon
isleminden gecirilip yarasanin zihninde o an nerde olduguna dair bir
algi olusur. Insanlar ise, gorme sureci icinde buna benzer islemleri
yaparlar. Gozun olu bolgesi tarafindan karanlikta kalan noktaya ait
bilgiler, bir tur tamamlama yontemi ile birlestirilir ve boylece butune
dair bir goruntu algilariz. Hareket sureci icinde ise goz ile beyin
arasinda karma$ik bir sinyalizasyon sureci devreye girer. Bilgisayar
dilinde goreli adresleme (relative addressing) denen surece uygun
bicimde, nesnelerin hareketleri biz onlarin bilincine varmadan once
hesaplanir ve buna gore navigasyon olusturulur. Aslinda surecler burda
ozetledigimden cok daha karma$iktir. Konuya ilgi duyanlar goz ve beyin
iliskilerini inceleyen calismalara muracat edebilirler.
Insan davranisini ongormek icin fizik yasalarini kullanmak pratikte
mumkun olmadigi icin etkin kuram dedigimiz bir yol gelistirdik. Fizikte
bir etkin kuram, gozlemlenmis belirli bir fenomeni, altta yatan tum
surecleri ayrintili olarak tanimlamadan modellemek icin yaratilmis bir
cercevedir. Ornegin, bir insanin bedenindeki her atomla yeryuzundeki her
atom arasindaki cekimsel etkilesimi yoneten denklemleri tam olarak
cozmemiz mumkun degildir. Ancak tum pratik nedenlerden oturu, bir
insanla yeryuzu arasindaki cekimsel gucu, insanin toplam kutlesi gibi
birkac sayi ile tanimlayabiliriz. Ayni sekilde, karma$ik atom ve
molekullerin hareketlerini yoneten denklemleri cozemiyoruz; ama adina
kimya denen etkin bir bilim gelistirdik ve etkilesimlerin tum
ayrintilarina aciklama getirmeden kimyasal tepkimelerde atomlarin ve
molekullerin nasil hareket ettigini uygun bir sekilde ortaya
koyabiliyoruz. insanlar soz konusu oldugunda, davranislarimizi
belirleyen denklemleri cozemedigimiz icin, ozgur iradeyi etkin bir kuram
olarak kullaniyoruz. Ekonomide ozgur irade dusuncesi, insanlarin olasi
eylem rotalarini degerlendirip en iyisini sectikleri varsayimina dayanan
etkin bir kuramdir. Bu etkin kuram davranis ongorusunde sadece kismen
basarili, cunku hepimizin bildigi gibi, verilen kararlar genellikle
akilci degil ya da secimlerin sonuclarina iliskin kusurlu cozumlemelere
dayaniyorlar. Dunyanin boyle bir karmasa icinde olmasinin sebebi budur.
Bu noktada Dr.Hawking e ve L.Mlodinow a katiliyorum. Insan
davranislarinin buyuk bir cogunlugu rasyonel degildir. Hatta, insanlar,
kararlarini cogunlukla cinsel, duygusal, ekonomik, dinsel, kulturel,
ideolojik pek cok faktorun etkisi ile alirlar ve daha sonra bu
davranislari akla uydururlar; yani rasyonalize ederler . Fizik yasalari
soz konusu oldugunda, trilyonlarca partikulun tek tek tum davranislari
kestirilemese de butune yonelik akilci ve dogru tahminler gelistirmek
mumkundur ve zaten bu yapilmaktadir. Kuantum teorisi bir parcacigin
yonunu ve hizini tam olarak bilmenin neden mumkun olamadigini aciklar.
Buna ragmen o parcaciklar fizikte, elektronikte kesin sonuclar
verebilecek sekilde kullanilmaktadirlar. Ama insan davranislari tam
olarak akilci temeller uzerine kurulmaz, dahasi akilci davranisin ne
olmasi gerektigi konusunda insanlar arasinda gorus ayriliklari ortaya
cikmaktadir. Gelenekci bir dindara gore, akilci bir davranis Tanri nin
emrine uygun olarak yasamaktir. Boylece korkunc bir cezadan kurtulmak
veya Tanri katinda yukselmek mumkundur. Diger yandan ateist dusunceli
bir insan icin ise dinsel davranis tamamen bir zaman kaybi olabilir.
Gercekte, farkinda bile olmadigimiz yasalarin birbirleri ile karma$ik
iliskisinden dogan bir sistem icinde yuvarlanan canlilar miyiz, yoksa,
derinlerde bir yerde kendimize ait bir seyler bulabilmemiz mumkun mu?
Hawking in yasalar hakkinda ucuncu sorusu Sadece bir dizi olasi yasa mi
vardir? seklindeydi. Bunu acmis:
Hem Aristotales hem de Platon, Descartes ve daha sonra Einstein gibileri
doganin ilkelerinin ihtiyac nedeniyle varolduklarina inanmislardi; cunku
sadece bu kurallarin mantiki bir anlami vardi. Doga yasalarinin
kaynaginin mantigin icinde olduguna inanan Aristotales ve takipcileri,
bu yasalarin doganin gercekte nasil isledigini cok dikkate almadan
turetilebilecegini dusunuyorlardi. Bu dusunce ve yasalarin ne oldugu
yerine nesnelerin neden yasalari izledigi konusuna odaklanmasi,
Aristotales i cogunlukla nitel, $iklikla yanlis ve pek de kullanisli
olmayan yasalara yoneltti ve bu yasalar bilimsel dusunceye asirlarca
hukmetti. Epeyce sonra Galileo gibi insanlar Aristotales in otoritesine
karsi cikma cesaretini gosterdiler ve saf aklin olmasi gerektigini
soyledigi seyleri izlemek yerine, doganin gercekte nasil isledigini
gozlemeye basladilar.
Cok dogru ve yerinde tesbitler bunlar. Aristotales yuzyillar boyunca
Hristiyan, Yahudi ve Islam alimlerinin bir kismini derinden
etkilemistir. Onun adina cilt cilt kitaplar yazilmis, sayisiz yorumlar
yapilmistir. Bu uzun tarih sureci icinde, bence bir baska dusunurun
hakki yenmistir: Demokritos. (Yak.M.O.460-370) Sokrates oncesinin doga
filozofu olan Demokritos evrende tum yasalari tureten ustun bir akil
aramak yerine, atom dusuncesini maddenin temeline getirmis ve hareket
yasalarinin burdan dogdugunu savunmustur. Elbette, Demokritos un o
zamanlar atomdan anladigi sey ile, cagdas bilimin atom anlayisi artik
ayni degildir; ama yine de milattan once yasamis bir insanin bu
ongoruleri takdire deger. Nesnelerin nasil degil de neden o sekilde
hareket ettiklerine odaklanildiginda, ortaya bir suru soyut, anlasilmasi
zor inanclarin cikmasi kacinilmazdir. Ayrica, dogadan butunu ile
bagimsiz bir saf aklin olup olmadigi ise ayri bir tartisma konusudur.
Bu kitap, bilimsel determinizmi temel alir. Yasalarin nasil ortaya
ciktigina ve onlardan baska yasa olup olmadigi konularina ayrintilariyla
deginecegiz. Ancak oncelikle, doga yasalarinin neyi acikladigini
gorecegiz. Cogu bilim insani yasalarin, kendisini gozlemleyenden
bagimsiz olarak varolan dissal gercekligin matematik yansimalari
olduklarini soyleyecektir. Bu konulari tartisirken tosladigimiz bir
baska soru daha var: Nesnel bir gercekligin varolduguna inanmak icin
gercekten bir nedenimiz var mi?
Evet, ontolojik felsefenin ve yakin zamanlarda bilinci inceleyen bilimin
en zor konularindan birine geldik. Gerceklik nedir?
-devam edecek-
Levent ERTURK
LEVENTERTURK1961
https://leventerturk1961.wordpress.com/
Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gun...@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscr...@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscr...@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-ow...@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz :
http://orajpoyraz.blogspot.com/
--
You received this message because you are subscribed to the Google Groups
"Gugukluhayat" group.
To unsubscribe from this group and stop receiving emails from it, send an email
to gugukluhayat+unsubscr...@googlegroups.com.
To post to this group, send email to gugukluhayat@googlegroups.com.
Visit this group at https://groups.google.com/group/gugukluhayat.
For more options, visit https://groups.google.com/d/optout.